Canım Kardeşim...

Yılmaz Özdil Onurlu Yazarlar blogunda Şevval Sam'ın Kazım Koyuncu'ya yazdığı duygu ve hasret dolu yazısını paylaştı.

Yılmaz Özdil Onurlu Yazarlar blogunda Şevval Sam’ın Kazım Koyuncu'ya yazdığı duygu ve hasret dolu yazısını paylaştı. 
Şevval Sam’ın Kazım Koyuncuya Yazdıkları Şöyle:

Canım Kardeşim...

Gittiğinde sen benden

1 yaş büyüktün,

şimdi ben 9 yaş büyüğüm senden.

Saçlarının ne kadar beyazlayacağını,

hayatın seni nasıl demleyeceğini, şarkılarını, sözlerini

ne renklere boyayacağını

hiç bir zaman bilemeyeceğiz. Gidiverdin vakitsiz..

Biz işte öyle…

Devam…

Hala yaşamın bir yerlerinden tutunmaya çalışıyoruz.

Alan olmadı mı

vermek kolay değil bu nefesi.

Direnmek faydasız,

dersini alıp ezber etmeden bırakmıyor hayat.

Eh! Benim de payıma

az düşmedi; çarpa çarpa,

hayatın sistemini anlamaya çalışıyorum hala...

Eskisinden daha çok ihtiyacım var anlamaya zira...

40’lar biraz böyle;

sen bilmezsin.

GARİP BİR MATEMATİK VAR BURADA

Bu dünya cennet mi

cehennem mi bilemedim.

Garip bir matematik var burada.

Babaların günahlarını

çocukları ödüyor

ve babaların günahları bitmek bilmiyor.

Ödeyecek

çok bedelimiz var gibi...

Bir taraftan da, ne kadar acı çekersen o kadar büyüyorsun, öğreniyorsun.

Her acı,

içinde bir bilgiyi de saklıyor.

Garip bir paradoks;

ancak, hayatın derinliklerini keskin bir farkındalıkla gören ve kafasını çeviremeyen

biri olarak geldiysen buraya,

geçmiş olsun.

Evet burası bir cehennem… Kalbinden gören insanlar için kaçınılmaz bir gerçek bu.

Ama

ne kadar zor böyle yaşamak.

Sen bir ağacın, hayvanın, çocuğun, kadının ya da

bir halkın acısını görürdün mesela.

Kimbilir nasıl da acı çektin yaşadığın kısacık süre boyunca.

Aslında ne kadar da güçlüydün.

Varlığınla Karadeniz’in

sarp dağları gibiydin -inatla direnişin, devrimciliğin

bundandı- kalbinse

hemen yağıveren bulutlarıydı

o heybetli dağların...

Çaresizliğin katlanılmazlığını şarkı söyleyerek unuturdun.

Sahneden başka

hiç bir yere ait hissetmezdin kendini...

Belki de sadece sahnedeyken affedebilirdin o acı veren

ya da acı çeken insanları.

Hepsi bir arada

olabiliyorlar çünkü.

Aynı evde, aynı sofrada,

aynı şehirde aynı ülkede,

aynı konserde…

Onları da iyileştiriyordun,

çünkü hepsi bu lanet ettiğin sistemde birer kurbandı belki de…

BELKİ ORADAKİ ÇOCUKLARLA TANIŞMIŞSINDIR

Ah bir bilsen nasıl kesiyorlar ağaçlarımızı.

Ruhumuzu ayrı, bedenimizi ayrı nefessiz bırakıyorlar.

Ama Gezi döneminde

olmanı isterdim.

En çok da sen gurur duyardın oradaki çocuklarla.

Dünyayı cennete çevirebilecek yürekte çocukların,

o umudun, paylaşımın,

senin gözlerini

nasıl parlatacağını

tahayyül edebiliyorum.

Orada hep senin şarkılarını söylediler biliyor musun?

Hep ve hala da rehberlerisin onların.

Hiç bilmiyorum ki..

Belki oradaki çocuklarla tanışmışsındır bile;

Ali İsmail, Abdocan,

Ethem...

Bir de ufaklığımız vardı,

Berkin...

O zaten çok küçüktü.

Hep küçük kalacak...

Onun da boyunun ne kadar uzayacağını, nasıl bir delikanlı olacağını,

nasıl aşık olacağını

hiç bir zaman bilemeyeceğiz. Bedenini bir yaşta bırakıp gidenler gibi…

Senin gibi…

Ah! Kazım’cığım…

Gittin işte...

Arkanı da dönmedin,

şikayet de etmedin.

Üzerinden 10 koca yıl bile geçti.

Sen o yaşta kaldın.

Ben her sene senden

bir yaş daha uzaklaşacağım.

Her sene anlatacaklarım

daha da birikecek.

Zaman burada bizi daha da değiştirip dönüştürecek belki…

Belki kendine hapsedecek.

Ne garip, burada zaman

diye bir şey var değil mi?

Farkettim de;

sen buradayken de zamansızmışsın

canım kardeşim.

Bizse...

Biz işte öyle...

Devam...

Hala yaşamın bir yerlerinden tutunmaya çalışıyoruz.

Dedim ya, alan olmadı mı

vermek kolay değil bu nefesi...

Bu beden hapishanesinden

azat olduğumuzda,

bir zaman,

bir biçim buluşsak keşke.

Sevgi bağı beden tanımaz,

canım kardeşim.

Hasretle...

Şevval SAM