Kulluktan Yurttaşlığa Geçişin Adı: Köy Enstitüleri

17 Nisan 1940 yılında dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç'un önderliğinde kurulmasının ardından Türkiye'nin ekonomik, toplumsal ve kültürel gelişiminde belirleyici bir rol oynayan Köy Enstitüleri'nin 82. kuruluş yıl dönümünde Eğitimci - Yazar Zeki Baştürk yazdı.

ZEKİ BAŞTÜRK
 
Köklü izleri bugün bile silinememiş okullardır Köy Enstitüleri.   Kapatılmasının üzerinden onca yıl geçmiş, onca karalamalara uğramış olsalar da etkileri kuşaktan kuşağa geçmiş,  efsaneleşmiş okullar. Eğitim dizgemizin altın sayfasıdır onlar.  Neden kuruldular? Neden kapatıldılar? Kuruluş gerekçelerine değinelim önce.

Nüfusun % 80 i köylerde yaşıyordu. Toplumun çok büyük bir kesimi köylüdür.  Okuryazar oranı çok düşüktü. Kırk bin köyün otuz beş bininde okul yoktu, öğretmen yoktu.  Yol yoktu, ışık yoktu. Köylü bilinçsizdi. Eğitimin her türlü olanağından yoksundu. Gidebileceği ne bir okul ne de donanımlı bir eğitmeni vardı. Köylü yoksuldu. Çoğunun bir karış toprağı yoktu. Kırsal kesimde egemen olan feodal düzen, köylünün ekonomik ve sosyal kalkınmasının önünde çok büyük bir engeldi.

Bu yoksulluk, bu gerilik, bu bilgisizlik zinciri kırılmalıydı. Köye ışık gitmeliydi. Aydınlatılmalıydı köylü. Kalkınmalıydı Anadolu. Ülkenin kalkınması, gelişmesi için iyi yetişmiş insan gücüne gereksinim vardı. Okuryazarlık köyden başlamalıydı. Kalkınma atılımı köyden başlamalıydı. Devrim için bir eğitim seferberliği başlatılmalıydı. Köyü ve köylüyü içinde bulunduğu karanlıktan çıkarmak, yüzyıllardır kemikleşmiş köy düzenini değiştirmek gerekti.

Bunun için köyden çıkmış, köy koşullarını iyi bilen öğretmene gereksinim vardı.  İşte bu amaçlarla kuruldu Köy Enstitüleri.  Bu kuruluşta Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in çok büyük emeği, katkısı, desteği vardı. Başına İsmail Hakkı Tonguç getirildi. Enstitülülerin Tonguç Babası kuruluş gerekçesini ve amacını şöyle anlatıyordu: “Köyde öğretmen ve eğitmen olarak yetişecek elemanlar olarak yetişecek elemanlar devlete büyük ve uzun yıllar sürecek külfet yüklememelidir. Bunun için okul üretici bir okul olmalı, yaşayabilmesi için gereken bütün araçları kendisi üretmelidir. Ancak ilk kuruluşlarında devletten yardım görmelidir. Bu okullarda öğrenciye köy genel hayatının gelişmesine yarayacak birkaç meslek birden öğretilmelidir.”

Yırtık pırtık giysiler içinde yalınayak akın etti köy çocukları bu aydınlık ocaklara. Yöneticiler, öğretmenler, eğiticiler sımsıcak kucaklayıverdiler yoksul köy çocuklarını.  Bir devinim başladı ülkenin her yerinde.  Çadırlarda konakladılar önce.  Kendi binalarını kendileri yapma yarışına giriştiler sonra. Derslikler, işlikler yükseldi. Yemekhane ve yatakhaneler izledi onları. Hizmetli çalıştırılmazdı o okullarda. Yemek, çamaşır, temizlik gibi günlük işler öğrenciler tarafından nöbetleşe yapıldı.

Üretim için eğitim, iş içinde işle birlikte eğitim başladı. Öğrenciler, üretim yaparken eğitimi de sürdürdüler. Kendi gereksinimlerini kendileri karşıladılar. Yiyecekleri meyve ve sebzelerini kendileri yetiştirdiler. Ağaç diktiler, hayvan beslediler, tarım yaptılar. Arıcılık, balıkçılık, hayvancılık olmak üzere üretimin tümünü yaptılar. Aynı zamanda okullarına gelir sağladılar.

Her şey yerli, her şey özgündü bu okullarda. Eğitim, çağdaştı ulusaldı. Kültür dersleri ile beyinler aydınlatılır, zenaat derslerinde güzellik duygusu, beceriler kazandırılırdı. Tarım derslerinde üretim öncelik kazanırdı. Beyin gücü ile kol gücü arasında eşgüdüm sağlanırdı. Spor, müzik ve resim derslerinde yetenekler geliştirilirdi. Derslerin dışında ayrıca okuma saatleri düzenlenir; müzik, resim, yazı, tiyatro, yüzme gibi pek çok kültürel ve sportif alanda kurslar ve etkinlikler düzenlenirdi.

 Bunlar hem öğretmen, hem çağdaş tarımı bilir hem inşaat ve marangozluktan anlarlardı.  Temel sağlık bilgisine sahip hem de kendisi de köylü olduğu için köylüleri anlayabilen onlarla iletişim kurabilen, onların sorunlarını çözebilecek insanlardı. Atatürk devrimine inanmış, çağdaş insanlar olmaları ise Atatürk devriminin tüm Türkiye’de kök salabilmesine olanak vermekteydi. Kimse sistem dışına atılmazdı. Mutlaka okul bitirilir; öğretmen, sağlık memuru ya da usta öğretici olarak köyüne hizmet verirlerdi.

 Ne yazık ki çok sürmedi bu başarı öyküsü. Çok partili döneme geçildiğinde ağır suçlamalara hedef oldular.  Köylünün uyanmasını, eğitimli bireyler olmasını istemeyen, egemen güçler,   işbirlikçiler,  feodal beyler el ele verdi.  Karanlık güçler, yürüdüler bu aydınlanma ocaklarının üstüne. Komünist yuvası olmakla, dinsizliği yaymakla suçladılar buraları. Ellerinde kazma ve küreklerle yürüdüler üstlerine. Büyük bir kinle, öfkeyle, hınçla. Saldırdılar tüm güzelliklerin üstüne. Saldırdılar durmadan. Bu saldırıyı kısa süre önce yitirdiğimiz Nadir GEZER’in tümceleriyle anlatayım.

‘’Önce K’ya saldırdılar. Yere düşen K’ya baktı öfkeli gözler. Saldırganlar, daha çoğalarak Ö’ye saldırdılar. Beton üzerine düştü. Y, hala yerindeydi. Onun duruşuna daha bir kızdı saldırganlar. Y, oynadı yerinden. Direndi bir süre. Yerdeki iki kardeşine baktı. Gözleri yaşardı. Sonunda o da onların yanına düştü. KÖY sözcüğünü oluşturdular yerde. Onların dirençli duruşuna öfkelendi kalabalık. Darmadağın ettiler onları.

Köy sözcüğü olmayınca ne anlamı kalırdı Enstitü’nün. Öbür harfler de ürktüler, büzüldüler, tek tek düştüler yere. Mandolinler sustu. Halk türküleri küstü. Ulusal oyunlar boynunu büktü. Güzel olan ne varsa dağıldı, dağıtıldı.’’

Karanlık güçler, yetinmedi bunlarla. Daha fazlasını istiyorlardı. İstedikleri oldu sonunda.  Kısa bir süre sonra Köy Enstitülerinin büyük destekçisi Hasan Ali Yücel’de Milli Eğitim Bakanlığı’ndan ayrılmak zorunda kaldı. Böylece enstitüler de kuruluş amacından saptırılarak klasik öğretmen okullarına dönüştürüldü.

‘’Ellerinde nasır, yüzlerinde nur

Yarına ümitle yürüyenlere

Bir selam uçuralım.’’ (Orhan Veli)

Selam uçuralım aydınlanma ışığını yakan Hasan Ali Yücel’e, İsmail Hakkı Tonguç’a.  Selam Uçuralım Talip Apaydın’a, Mahmut Makal’a Fakir Baykurt’a, Mehmet Başaran’a, Adnan Binyazar’a, Osman Şahin gibi yazınımızın ustalarına. Selam uçuralım Bursa’mızın yüz akı Nadir Gezer, Zekeriya Bulut, Faik Acar, Lemanser Sükan gibi eğitimci yazarlarımıza. Selam uçurulalım yaşamını dimdik sürdüren aydınlanmacı dostlara. Işıklar ve çiçekler içinde uyusunlar sonsuzluğa göçenler.

Eğitim tarihimize altın harflerle yazıldınız. Kimsenin gücü yetmeyecektir adınızı tarihten silmeye. Dünya var oldukça adınız da var olacaktır.


 

Köy Enstitüleri eğitim köy Hasan Ali Yücel İsmail Hkkı Tonguç