Büyük zaferlerin ışık ve umut dolu ufuklarına kavuştuktan sonra, yalnız sevinç dolu günler yaşamaya alışmıştık Türk ulusu olarak.
Yaşamın gerçekleri ne yazık ki bireyleri olduğu kadar ulusları da yazgı darbeleri ve acılarla karşı karşıya bırakabiliyor zaman zaman.
Kurtuluşlarına ve kuruluşlarına damga vurmuş önderlerini kaybettiklerinde onulmaz acı ve yaralar belli bir dönem onların yaşantılarına egemen olabiliyor.
Bazı toplumlar kendi liderleri ile yok olmanın acısını derinden yaşamışken Atatürk halkımızın ve dünyanın nabzında en büyük sevgisiyle, saygısıyla, canlılığıyla yaşayabilmeyi başaran tek liderdir yeryüzünde.
O'nun büyüklüğü döneminin önderleri arasında yirmi birinci yüzyıla geçebilmeyi başaran tek önder olmasından gelir.
10 Kasım'lar asla bir ağlama duvarı değildir. Ah vah edebiyatı çoktan geride kalmış olmalıdır. 10 Kasım'lar bir inanç tazeleme ,güç yenileme, Ata'mıza iyiden, olumludan, anlamlıdan yana rapor sunma günleri olmalıdır.
Atatürk kazanılmış bir zafer, kurtarılmış bir vatan hür ve bağımsız bir toplumdur.
Atatürk bir bilim, sönmez bir ışık, çağdaş uygarlığını amaçlayan bir öğretidir.
Bizler için Atatük'ün başı değil düşünceleri,gözleri değil devrimlerinin ışığı, vücudu değil ilkelerinin yol göstericiliği önemli olmalıdır.
Atatürk bizden çalışkan, onurlu ve dürüst olmamızı istemiştir. Bizler de üzerimize düşen bu görevleri yerine getirmek için tam 81 yıldır buradayız.Halkımız ve ülkemiz için O'nun izinde ve yolunda olmaya da devam edeceğiz.
Yasını değil, o'na verdiğimiz sözü tutmak için buradayız. İşimiz zor. O'nun devrim ve ilkelerini sonsuza dek yaşatmayı ödev bileceğiz.
Ben Mustafa Kemal, önümde kırk bin köy,
Kırk bin ovaya karşı tek dağ gibiyim.
Bayraklarım değerken evren bayraklarına şimdi,
Elimde tebeşir,
Yazıyorum kara gecenin üstüne,
Yazıyorum armağanımı,
"Öğün, çalış güven...!