Açık konuşmak gerekirse öyle kitap kurdu falan değilim. Çok okuyan, eline geçirdiğini ne varsa bir çırpıda bitiren iyi bir okuyucu da değilim. Gözlem yapmayı, düşünmeyi, sorgulamayı ve çokça eleştirmeyi hep çok sevmişimdir. Ondandır ki adim her dönem muhalefete çıkmıştır. Aslında aileden gelen, belki de babamdan aldığım bir özelliğim var: sorgulamak. Hem de çokça sorgulamak. O nedenle ben de hayatım boyunca hep sorguladım, körü körüne herhangi bir şeyi kabullenmem pek de mümkün olmadı. Bu nedenle de mesleğe başladığım ilk yıllarda başım beladan hiç kurtulmadı.
Konu kitaplardan açılmışken arkadaşın tavsiyesi üzerine Uçurtma Avcısı (Özgün adı: The Kite Runner) adlı muhteşem bir eseri yakın zamanda okudum. Halit Hüseyni'nin (Khaled Hosseini) ilk romanı bu kitap aynı zamanda. 2003 yılında yayınlanan bu kitap bir Afgan tarafından İngilizce yazılmış ilk roman. Elime kitabı alınca daha ilk sayfada dikkatimi çekmeye başladı ve dedim ki bu kitap okunur. Bir solukta okunacak bir kitap. Okudum, bitirdim ve hemen kitaptan bir adet satın aldım. Kitaplıkta yerini alması gereken bir başyapıt çünkü.
Kitabı özetleyip heyecanını, o muhteşem büyüsünü bozmak istemiyorum ama okuyucular için biraz da ipucu vermek faydalı olur diye düşünüyorum. Afganistan’da, kıs bir süre Pakistan’da ve sonrasında Amerika’ya kadar uzanan muazzam, sürükleyici bir yaşam öyküsü. Afganistan’da Sovyet işgalinin başlamasıyla bölgede yaşayan birçok kişi gibi Emir ve babası da ABD’ye göç ediyor hikâyede. Geride bıraktıkları Hasan’ın ve oğlunun hikâyesi ise tam anlamıyla bir dram.
Bu kitabı okuyana kadar Afganistan hakkında ne kadar ad az şey bildiğimin farkına vardır ve utandım. Uzun yıllar önce Sovyet işgali sonrasında de ABD’nin sözüm ona kontrolünde yavaş yavaş yok edilen çoğunluğu Müslüman olan bir ülke. Bölge halkı genel olarak Hazara ve Peştunlar’dan oluşuyor. Özellikle ülkede baskın olan etnik grup Peştun’lardar. Hikâyede Hazaralar, bölgenin baskın etnik grubu olan Peştunlar tarafından nasıl da baskılandığı, hiçe sayıldığı ve daha kötüsü aşağılandığı her sayfada okuyucunun daha çok içini yaralıyor. Açıkçası bu tip olaylarla mesleki açıdan sıkça karşılaşabiliyoruz ama yine de adeta kalbim parçalandı o satırları okurken. Kitabı okuduktan sonra içim içime sığmadı ve Afganistan halkı, yaşadıkları zülüm ve Afgan halkının ülkelerinden göç ettirilmek zorunda kaldıkları gerçeği beni daha çok okumaya araştırmaya teşvik etti.
Benim gibi merak edenler için biraz araştırdım. Türk kökenli olan Hazaralar Afgan toplumu içinde yaygın görüşe göre Cengiz Han’ın Afganistan’ı işgal ettiğinde bölgenin kontrolü için 1000 askerini bıraktığını ve Hazaraların kökenlerinin bu askerlere dayandığını biliniyor. Hazaralar, Afganistan’daki diğer topluluklardan kültür, inanç ve geldikleri etnik yapı bakımından oldukça farklı oldukları göze çarpıyor. Çoğunluğu Şia inancına sahip olan Hazaralar 34 milyonluk Afgan nüfusunun yaklaşık %9’unu (2,6 milyon kişi) oluşturduğu tahmin ediliyor.
Okuyucular belki bana kızabilir ama Filistin kadar Afganistan neden hiçbir zaman ülkemizin veya dünyanın gündeminde olmadı? Türkiye ve başka ülkelere göç etmek zorunda kalan Afgan halkı hiçbir zaman dikkatimizi çekmedi. Acaba kökenleri Türk olmasına rağmen Şia inancına sahip oldukları için mi Afganistan’da yaşayan Hazaralar’ı bugüne kadar hiç duymadık? Yoksa sadece ben mi duymadım…
Umay Aytin
Sosyal Çalışmacı