Recep Memişoğlu’nun Yazısı şöyle: “Avrupa Parlamentosu seçimlerini kaybeden Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, riskler taşımasına rağmen üç hafta içinde genel seçime gideceklerini açıkladı.Belçika Başbakanı Alexander De Croo, AP seçimlerindeki yenilgi üzerine seçimleri dahi beklemeden istifa etti.İngiltere’deki Muhafazakâr Parti ne yerel seçim dinamikleri ile genel seçim dinamiklerinin farklı olduğu bahanesine sığındı ne de Fransa ve Belçikalı liderler AP seçimleri ile ülke seçimlerinin farklı dinamikleri olduğu veya olabileceği üzerinde durdu.
Bu üç ülkede de yerel seçimler ve AP seçimleri iktidarların güvenoyunu kaybettikleri şeklinde kabul edildi.
Türkiye’de ise, yerel seçimlerde, iktidar ile muhalefet arasında sıralama ve açı farkı ciddi şekilde değişmesine rağmen;
Ne iktidar cephesinde, 'çoğunluğu kaybettim, güven tazelemek çin erken seçime gidiyorum' dendi..
Ne de, muhalefet cephesinde, 'özgüven içerisinde erken seçimi dile getirme' çabası var..
Ne yazık ki, 'geri kalmış ülkenin siyaseti de geri kalmış' oluyor..!
Muhalefet, iktidarı devralma ya da ülkeyi yönetebilme konusunda, çekimser davranıyor, daha uygun koşulları bekliyorsa, ciddi sorun var demektir..
Sorun, çoğunluğu almak, iktidar olmak değildir. Sorun, halka verilen vaatlerin yerine getirilmesi ve süreci yönetebilmektir..
Batı da, liberal kapitalist sistem/rejimler, iktidarı kaybetme riskine rağmen, erken seçime gitme kararı alabiliyorlarsa, demokratik sistemi içlerine sindirmeleri değil mi..?
Bizde ise, iktidarı da muhalefeti de demokratik ileyişi içlerine sindirebilmiş değiller..
Bu işler, 'miş' gibi yapmakla olmuyor.
Halkın gazını almak için göstermelik mitinglerin de bir anlamı yok..
İktidar güç kaybetmiş, meşruiyetini yitirmiş, irtifa kaybetmişken;
'Yumuşama ve Diyalog' adına yapılan görüşmelerin, iktidara 'kan' verdiğini görmemek körlük değil mi..!”
Bu üç ülkede de yerel seçimler ve AP seçimleri iktidarların güvenoyunu kaybettikleri şeklinde kabul edildi.
Türkiye’de ise, yerel seçimlerde, iktidar ile muhalefet arasında sıralama ve açı farkı ciddi şekilde değişmesine rağmen;
Ne iktidar cephesinde, 'çoğunluğu kaybettim, güven tazelemek çin erken seçime gidiyorum' dendi..
Ne de, muhalefet cephesinde, 'özgüven içerisinde erken seçimi dile getirme' çabası var..
Ne yazık ki, 'geri kalmış ülkenin siyaseti de geri kalmış' oluyor..!
Muhalefet, iktidarı devralma ya da ülkeyi yönetebilme konusunda, çekimser davranıyor, daha uygun koşulları bekliyorsa, ciddi sorun var demektir..
Sorun, çoğunluğu almak, iktidar olmak değildir. Sorun, halka verilen vaatlerin yerine getirilmesi ve süreci yönetebilmektir..
Batı da, liberal kapitalist sistem/rejimler, iktidarı kaybetme riskine rağmen, erken seçime gitme kararı alabiliyorlarsa, demokratik sistemi içlerine sindirmeleri değil mi..?
Bizde ise, iktidarı da muhalefeti de demokratik ileyişi içlerine sindirebilmiş değiller..
Bu işler, 'miş' gibi yapmakla olmuyor.
Halkın gazını almak için göstermelik mitinglerin de bir anlamı yok..
İktidar güç kaybetmiş, meşruiyetini yitirmiş, irtifa kaybetmişken;
'Yumuşama ve Diyalog' adına yapılan görüşmelerin, iktidara 'kan' verdiğini görmemek körlük değil mi..!”

Hangi siyasal düşünceye sahip olursanız olunuz, yandaş olmadan, objektif ve gerçekçi süreci değerlendirip, yaklaşım ortaya koymalıyız . Yandaşı olduğunuz siyasal irade yanlış yapıyorsa, doğru dememeliyiz..
Tespitler doğru, katılıyorum. Ancak bazı gelişmeleri izlemek ve takip etmek lazım, belki bazı şeyleri biz yanlış düşünüyoruz. Yumuşama, diyalog ya da siyaset tarzı diyebiliriz. Şöyle bir empati yapalım, ülkemizde yapılan siyaset tarzından memnun muyuz; tehditlerin havada uçuştuğu, küfürlü konuşmaların tavan yaptığı; yalan, demagoji ve popülizmin ölçüsüz bir şekilde yapıldığı bir siyaset tarzı, şahsen ben memnun değilim, bunun bir şekilde değişmesi gerekiyor. Biraz sabredelim, yapılmak istenenler iktidara yaranmak mıdır yoksa ülkede yapılan siyaset tarzının iyileştirilmesi manasında bir çıkış mıdır.