İnsanlık tarihinde spor, sanat ile bağlantılı olarak gelişmiştir. Tarihten önceki zamanlarda insan, avladığı hayvanları anlatmak, yarın nasıl avlanacağını belirtmek, ona hazırlık yapmak ya da ondaki kötü ruhları kovma adına yaptığı devrimler, spor adına ortaya konulan ilk unsurlardır.
Zamanla büyücülerin nezaretinde yapılan toplu ayinler, kareografik ritüeller kendini gösterdi.
Eski Mısır, Sümer, Hitit ve diğer Mezopotamya, Anadolu ve Akdeniz havzası uygarlıklarında Spor bir beden kültürü ve pedagojik olgu olarak kendisinden oldukça yararlanılan bir unsurdur.
Yarışma olarak sporun en sistemleşmiş örneği, eski Yunanda ilk olimpiyatlarda ortaya konmuştur.
Eski Yunandaki olimpiyatlarda, aslında dinsel boyutu olan etkinliklerdi. Bu yarışmalarda temel hedef, bedensel etkinlikler aracılığı ile Tanrılarla bağlantı kurmaktı. İlk çağın sonlarında, Ortaçağın tümünde Spor, savaşlarda güçlü insan yetiştirmenin aracısı olarak öngörülüyordu. Bu zaman diliminde, koşmak, atmak, vurmak, düşürmek, devirmek bu dönem sporlarının temel karakteristiği olmuştur.
Rönesans, Hümanizma ve Aydınlanma, spora kimliğini vurmaya başlamıştır.
Rönesansla beraber, Tanrılar için, krallar için spor anlayışı gelişmeye başlamıştır. Bu dönemde spor hem bir beden kültürü, hem de eğlencelik bir unsur olarak görülmüş ve buna göre şekil verilmiştir. ( Tabi burada ilk ve Ortaçağdaki anlayışların tamamen ortadan kalktığını söylemiyoruz.)
Sanayi Devrimi sonrasında pek çok kurum gibi spor da sermayenin serbest dolaşımının aracılığını etmiştir.
Baron Pier de Coubertin öncülüğünde gerçekleşen olimpiyatlar, Eski Yunan da düzenlenen olimpiyatların yeni bir versiyonudur.
Modern Dünyada ise spor, yaşamın olmazsa olmazı halindedir. Spor, günümüz dünyasında eğlence kültürünün, eğitimin, bedensel gelişim ve sağlığın, sermaye ve kâr amaçlarının, savunma ve güvenlik konseptlerinin, Tarih bilincinin
geliştirilmesinin vazgeçilmez araçlarından biri olarak işlev görmektedir.
Zamanla büyücülerin nezaretinde yapılan toplu ayinler, kareografik ritüeller kendini gösterdi.
Eski Mısır, Sümer, Hitit ve diğer Mezopotamya, Anadolu ve Akdeniz havzası uygarlıklarında Spor bir beden kültürü ve pedagojik olgu olarak kendisinden oldukça yararlanılan bir unsurdur.
Yarışma olarak sporun en sistemleşmiş örneği, eski Yunanda ilk olimpiyatlarda ortaya konmuştur.
Eski Yunandaki olimpiyatlarda, aslında dinsel boyutu olan etkinliklerdi. Bu yarışmalarda temel hedef, bedensel etkinlikler aracılığı ile Tanrılarla bağlantı kurmaktı. İlk çağın sonlarında, Ortaçağın tümünde Spor, savaşlarda güçlü insan yetiştirmenin aracısı olarak öngörülüyordu. Bu zaman diliminde, koşmak, atmak, vurmak, düşürmek, devirmek bu dönem sporlarının temel karakteristiği olmuştur.
Rönesans, Hümanizma ve Aydınlanma, spora kimliğini vurmaya başlamıştır.
Rönesansla beraber, Tanrılar için, krallar için spor anlayışı gelişmeye başlamıştır. Bu dönemde spor hem bir beden kültürü, hem de eğlencelik bir unsur olarak görülmüş ve buna göre şekil verilmiştir. ( Tabi burada ilk ve Ortaçağdaki anlayışların tamamen ortadan kalktığını söylemiyoruz.)
Sanayi Devrimi sonrasında pek çok kurum gibi spor da sermayenin serbest dolaşımının aracılığını etmiştir.
Baron Pier de Coubertin öncülüğünde gerçekleşen olimpiyatlar, Eski Yunan da düzenlenen olimpiyatların yeni bir versiyonudur.
Modern Dünyada ise spor, yaşamın olmazsa olmazı halindedir. Spor, günümüz dünyasında eğlence kültürünün, eğitimin, bedensel gelişim ve sağlığın, sermaye ve kâr amaçlarının, savunma ve güvenlik konseptlerinin, Tarih bilincinin
geliştirilmesinin vazgeçilmez araçlarından biri olarak işlev görmektedir.