Yenilik, değişim, devrim, tutucular tarafından her zaman tepkiyle karşılanmıştır. Yenilikten, değişimden ve özellikle devrimden yana olanlar, her zaman bir bedel ödemek zorunda kalmışlardır. Hele de bu değişim aydınlıktan, çağdaşlıktan ve uygarlıktan yana olmaksa egemenler tarafından mutlaka cezalandırılır. Tarih, bilim insanlarının, halktan yana olanların cezalandırılmasına ilişkin örneklerle doludur.
Uygulamalı bilimin öncüsü Galile, " dünya dönüyor" dediği için engizisyon mahkemesi tarafından cezalandırılmıştır. İnsan olarak uçmanın öncüsü Hezarfen Ahmet Çelebi, önce ödüllendirilmiş olsa da sonradan sürgüne gönderilmiştir. Yurt, özgürlük, eşitlik ve adalet gibi kavramların savunucusu, Namık Kemal, Magosa'ya sürgün edilmiştir. Türk dilini, anadilimizi en güzel kullanan büyük ozan Nazım Hikmet, yaşamını hapishanelerde ve sürgünde geçirmiştir. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, hakkında ölüm fermanı çıkarılmış, birkaç kez suikasta uğramıştır.
Günümüzde örnekleri çoktur. Aydınlanmadan yana, halktan yana olan aydınlarımız benzer uygulamalarla karşılaşmıştır. Genç yaşta idam edilen üç Fidan ile Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Bahriye Üçok gibi yaşamlarına son verilen aydınlarla Sivas'ta yakılan otuz üç aydın, hapiste yatan gazeteciler en somut örneklerdir. Canlarıyla, bedenleriyle aydınlıktan yana olmanın bedelini ödediler.
Tarihin başlangıcından bugüne değin, salt ülkemizde değil neredeyse dünyanın tüm ülkelerinde benzer uygulamaları görürüz. Egemenler, çıkarlarının bozulacağını anladıklarında aydınları acımasızca cezalandırırlar. Bunu anlıyoruz da anlayamadığımız nokta şu. Haklarını savundukları kitleler, yoksul halk tarafından da değer görmezler. Egemenlerle birlik olup kendi haklarını savunanların cezalandırılmasına göz yumarlar. Hatta alkış tutarlar.
Bir kıssadan hisse ile konunun daha iyi anlaşılmasını sağlayayım.
Birgün, kurt sürüye yaklaşır.
Horoz, kurdu görünce ötmeye başlar. Horozun sesine uyanan köpek, kurdu görür ve havlamaya başlar.
Köpeğin sesine çoban uyanır, kurdu görünce yaygarayı basar.
Çobanın yaygarasına, uykusu derin olmayan köylüler uyanırlar ve kurdu kovalayıp koyunları kurtarırlar.
Sürü kurtulunca keyfe gelen köylüler horozu kesip çobana ikram ederler.
Zavallı horoz kurdu gördüğünde susmaya devam etseydi yaşamaya devam edecekti. Ödül alması gerekirken boğazına bıçağı yedi.
Öyledir bu işler… Uyanması gerekenler uyanacaklarına kendilerini uyandırmaya çalışanlara cephe almışlar ve sömürenlerle birlikte olmuşlardır
Kurban edilenler hep uyandırmaya çalışanlar olmuşlardır.
Bizler, bedel ödesek de uyandırma çabamız sürecektir. Sen yanmazsan, ben yanmazsam, biz yanmazsak nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?
Aydınlık günlerin geleceği inancıyla mutlu günler dilerim hepinize.
