Her yıl 1 Temmuz geldiğinde takvim yapraklarında küçük puntolarla yazılmış bir not düşer: "Denizcilik ve Kabotaj Bayramı." Ancak ne sokaklarda coşkulu törenler vardır ne de televizyon ekranlarında kutlama görüntüleri. Oysa bu tarih, Türkiye'nin denizlerdeki bağımsızlık mücadelesinin sessiz ama derin bir simgesidir.
Peki, nedir Kabotaj Bayramı?
Kabotaj, bir ülkenin kendi kara suları içerisinde deniz taşımacılığı yapma hakkıdır. Yani bir limandan diğerine yük ya da yolcu taşıma yetkisi sadece o ülkenin vatandaşlarına aittir. Türkiye, bu hakkı 1 Temmuz 1926'da yürürlüğe giren Kabotaj Kanunu ile kazandı. Osmanlı döneminde yabancı gemilere tanınan bu imtiyazlar, Cumhuriyet’le birlikte sona erdi. Türkiye, denizlerinde söz sahibi oldu.
İşte bu nedenle, 1 Temmuz, Cumhuriyet’in bağımsızlık ve egemenlik adımlarından biri olarak “Denizcilik ve Kabotaj Bayramı” olarak kutlanmaya başlandı. Uzun yıllar boyunca bu gün, liman kentlerinde törenlerle, yarışmalarla ve deniz şenlikleriyle anıldı.
Ancak ne olduysa son yıllarda bu kutlamalar gözden düştü. İstanbul, İzmir, Mersin gibi şehirlerde bile bu bayramı hatırlatan bir etkinlik bulmak zorlaştı. Oysa denizlerle çevrili bir ülke olarak, denizcilik kültürünü yaşatmak ve yeni nesillere aktarmak hiç bu kadar önemli olmamıştı.
Düşünün, üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkenin gençleri yüzme bilmeden büyüyor, balıkçılığın tarihiyle tanışmadan okul sıralarından mezun oluyor. Denizcilik okullarının sayısı artsa da denize olan ilgi azalıyor. Kabotaj Bayramı’nın unutulması da bu kültürel kopuşun küçük ama sembolik bir parçası gibi.
Bu yüzden 1 Temmuz’u sadece bir tarih olarak değil, denizle olan bağımızı hatırlama günü olarak görmeliyiz. Kabotaj yalnızca bir hukuki hak değil, aynı zamanda bir egemenlik göstergesidir. Bayramlar halkla yaşar, hafızayla sürer. Kutlamadığımız bir bayram, zamanla tarihten de silinir.
