NE YAPMALIYIZ? (5)
Yazarımız Zeki BAŞTÜRK, Vehbi MUTLUGELDİ’nin keyifle okuyacağınız yazı dizisini siz okurlarıyla paylaşıyor.
Baharın coşkusu ve yortu günlerinin tatilleri ile birleştirerek nisanın son günleri Stuttgart’tayız (2018), hedef Avusturya- İsviçre- Liechtenstein-İtalya; göller bölgesi, tarih ve doğa gezisi.
Havalimanından çıkar çıkmaz kiralayacağımız oto için son rötuşları yapmak üzere acenteye gittik, yarım saat sonra aracımızı alıp şehir merkezine geçtik, ertesi gün erkenden yorucu ve uzun bir yola çıkacağız, planlarımıza göre 8-10 gün 3500-4000km yol.
Böyle başladı İsviçre turu, oraya gitmişken köyleri ve hayvancılığın merkezinde bir çiftliği- damı gezmeden olmazdı.
İki gün sonra bir çiftlikteyiz( Naturpark Beverin cıvarında). Köy kenarındaki ahırı gezmeden sahibinden bilgi alıyoruz, güler yüzle bizi karşılayan ( Almanca konuşulan bölgesi) babacan köylü Alfred bey başlıyor anlatmaya; yaklaşık 45-50 adet b.baş hayvanımız var, bu hayvanları yaşları gereği dişi buzağı ile belli aralıklarla yeniliyoruz. Kar olmadığı zaman günde iki kez otlaklara çıkarıyoruz sonra dinlenme ve süt zamanı, kar olduğu zamanda yazın hazırlanan yem- balyalar ve hazır yem ile takviye yapıyoruz.
İşleri hanım ve ben çok sıkışınca da destek alarak yapıyoruz diyor. İçeri giriyoruz, sanki ev ortamı gibi, her şey milimetrik olarak hesaplanıp yapılmış, nem oranı, kışın soğuğu, süt sağma makinelerinin yeri, buzağılara ve yeni yavru yapmış hayvanlara ayrı bölge. Havalandırma mükemmel hayvanların üşümesi, terlemesi mümkün değil. Her hayvanın başında tanıtım levhası var ve üzerinde hayvanın ismi- geçmişi- yaşı- süt verimi bulunuyor.. Yani hayvanlara kişilik verilmiş ismi ile hitap edince, sahibi yanına gelmeden hayvanlarda bir hareketlenme ve canlılık geliyor, sanki gülümsüyorlar. Yıllık verimi 12 ton/yıl olan bir ineği bize gösterdi, inek sağıma hazırlanıyordu, memelerinin genişliği belimden kalındı. Sağılan sütler kendi kurdukları kooperatife, pazar sorunu yok.
Yol boyunca çiftlikleri gördük, karın kalktığı bölgelerden kesilen otlar balya yapılmış, kesimi yapılan tarlalarda eriyen kar sularının gelmesine rağmen sulama yapılıyor, nöbetleşe otlatma, nöbetleşe sulama, hayvanlar mutlu, mal sahibi mutlu bu eti- sütü tüketenlerde elbet mutlu, çünkü organik.
Gelelim bize; meralarımızın üzerine olmayacak tesisler kurmuşuz, onları yok etmek üzereyiz, mera olacak yere ahır yapılmış hayvanlara hazır yem veriliyor, HAYVAN DAMda. Hu hayvanın eti et değil, sütü süt değil, bir de üstüne taşıma su ile değirmen döndürmeye çalışıyorsun. Ne demek bu biliyor musunuz? Bu et- süt yerine başka bir şey tüketmek demek, pahalı ürün, sıralı hastalıklar, yetiştiriciler için iflaslar. Hıyanet değil de nedir?
Birçok geniş otlakların olduğu ülkeler gördüm tümünde serbest dolaşan- otlayan hayvanlar vardı, dinlenme ve süt sağımı için hazırlığın dışında damda hayvan görmedim. Benim çocukluğumda bizlerde de aynıydı, hayvan içeri girmezdi.
Üretim de hayvancılıkta, bu durumdayız.
Üretimi sağlayacak temrinli eğitim ile eğitilen insanımız- iş gücümüzü de yok ettik, Pirimiz Ahi Evran felsefesi öğretisi ile yetişen çırak- kalfa- usta ilişkisi kopmak üzere, meslek liselerimizi kaybettik, köy enstitülerimiz yok edildi. Herkes mühendis olacak.
Var mı böyle bir şey? Üretimin lokomotif iş gücü teknik elaman ve işçilerdir. Bütün dünya bunlara özel ilgi gösterip eğitiyor, ya biz? Var olanı kapatıyoruz.
Bir çok ülke insanı ile birlikte bulundum, iş yerinde gezilerde, kamplarda. Brezilya-Fransa-İtalya-Çin-Hindistan-Almanya insanları ve bir kampta 50 farklı ülke insanı ile. Onlarla konuştuğum, yaptıkları işleri incelediğim zaman şu farkı gördüm; İnsanlar yaptıkları ve davranışları ile ülkelerinin yansımasını gösteriyordu. Çinlilerin disiplin yanında hırsını, G,Koreli’lerin çalışkan disiplinli, öz güvenlerini, Almanların disiplin ve kuralcılığına şahit oldum.
Bunların eğitim, üretim ilişkileri, üretim araçlarının gelişmesi ve bağımsız dış politikaları ile doğru orantılıydı.
Bizlerde yeni bir nesil yaratırken bu kurallara uymak zorundayız, bağımsızlığını- bağımsız eğitim politikalarını sağlayamayanlar geri kalmaya devam edecektir, bizim de eğitim politikamız bu doğrultuda olmalıdır. Bu politika zordur, pahalıdır, zaman alır ancak bu günden başlarsan yarın için bir gün erken başlamışsın demektir. Bazı şeyleri yeniden denemenin gereği yoktur, tıpkı genç cumhuriyetimiz gibi yakın- orta- uzun hedefler koyacağız, eksik gördüğümüz yerleri yenileyeceğiz.
Eğitimde ağırlık mesleki teknik okullar olacaktır, iş yeri çalışma oranları doğrultusunda diğer meslekler de ihtiyaç oranında olmalıdır. Biliyoruz ki şu anki eğitime göre bir mesleki teknik eğitim öğrencisinin yetişmesi- temrinli eğitimle- için 5-10 arası mühendis yetiştirme parası harcanacaktır.
O halde önce ülke resmi çıkarılmalıdır, orada ne durumdayız;
-80-85 milyona yakın bir nüfusa sahibiz,
-Dağılım %90-95, 5-7 kent/kırsal,
-Batı ülkelerine göre genç bir nüfusumuz var,
-Çalışabilir nüfusumuzun yarıdan fazlası işsiz,
-Kadınlarımızın % 65 i işgücü dışında,
-Gençlerimizin % 40 ı işsiz,
-Ücret dağılımında Hindistan- Vietnam altına indik,
-Paramızın değeri çok düşük,
- Dış, iç açık veriyoruz, ürettiğimizden fazla tüketiyoruz,
-Al-tak sanayimizi, üret tak pozisyonuna getirmemiz gerekir,
Bunlar için;
-Adalet, demokrasi birinci şart,
-Planlama; eğitimde, tarımda, sanayileşmede, kalkınmada yakın- orta- uzun hedefler ile devreye girmelidir.
Biz Pirimizin kuşak felsefesini terk ederken, Çin yeni bir yol- kuşak ile batıya meydan okuyor. Batının bunu kesmesi gerek, bu kapsamda iç içe geçmiş bir çok üretim unsurları bizim ülkemize neden gelmesin, gelecektir de ancak sadece ucuz iş gücü değil eğitimli iş gücü de gerekir.
Temrinli eğitimimizi Pirimizin kuşak felsefesini kaybetmeyelim.
Kalın sağlıcakla, bir daha ki yazımda eğitim programı nasıl olacaktır işleyeceğim.
Saygılarımla.
27/06/21 V.Mutlugeldi.