Yıllar önce öğrencilerim için yazdığım masalların birini paylaşmak istedim.
Ülkenin birinde Caligula kralının en küçük oğlu Jan adında bir çocuk yaşardı. Jan, fırsat buldukça kraliyet sarayından gizlice kaçıp halkın arasında dolaşmayı alışkanlık haline getirmişti. İzlenimleri karşısında üzgün, kırgın, yorgun haliyle saraya geri dönerdi.
Günün birinde yağmurun altında yalınayak ağlayan bir çocuğun Jan’a söyledikleri, Jan’ı gözyaşlarına boğmuştu. Yaşanan, çekilen acılar Jan’ın yüreğini dağlıyordu. Jan çaresizlik içindeydi. Gözlemleri karşısında seyirci kalmayı içine sindiremiyordu. Jan’ın en büyük hayali kral olup mutlu bir ülke yaratmaktı.
Jan, bir gün babası Caligula ile üzüntülerini paylaşmak istedi. Jan, babasına ülkeyi kraliyet sarayından yönetmenin kötü sonuçlarını, halkın memnuniyetsizliklerini aktarmaya çalışmasının ardından kızgın kral Caligula Jan’ı sürgüne gönderir.
Nihayet Jan sürgündeki ülkenin kralı olmuştu. Katılımcı yönetim anlayışını hayata geçirmeye başlamıştı. Yönetilenlerin temsilcileri aracılığıyla, karar alma ve uygulamalarda hayata geçirmeyi başarmış, mutlu bir ülke yaratmıştı. Bütün dünya bu yönetim biçimini örnek almıştı. Artık Jan’ın diğer adı, dünyayı güzelleştiren Olympos unvanı ile değişmişti.
Kral Olympos, halkın kendi kendini yönetebileceği bir dünya özlemini gerçekleştirmişti. Olympos örnek bir karar alarak tahttan feragat etmiş, kraliyet sarayını kütüphaneye çevirmişti.
Kendini yönetebilen toplumsal anlayışı gerçekleştirdiğinden artık saraya ihtiyaç olmadığına emin olmuştu. Olympos, halkının yüreğinde ölümsüzleşerek toprağa karışmıştı. Mezarı tanrıların evi olduğuna inanılan Olympos dağında olduğu sanılmaktadır.
Ülkenin birinde Caligula kralının en küçük oğlu Jan adında bir çocuk yaşardı. Jan, fırsat buldukça kraliyet sarayından gizlice kaçıp halkın arasında dolaşmayı alışkanlık haline getirmişti. İzlenimleri karşısında üzgün, kırgın, yorgun haliyle saraya geri dönerdi.
Günün birinde yağmurun altında yalınayak ağlayan bir çocuğun Jan’a söyledikleri, Jan’ı gözyaşlarına boğmuştu. Yaşanan, çekilen acılar Jan’ın yüreğini dağlıyordu. Jan çaresizlik içindeydi. Gözlemleri karşısında seyirci kalmayı içine sindiremiyordu. Jan’ın en büyük hayali kral olup mutlu bir ülke yaratmaktı.
Jan, bir gün babası Caligula ile üzüntülerini paylaşmak istedi. Jan, babasına ülkeyi kraliyet sarayından yönetmenin kötü sonuçlarını, halkın memnuniyetsizliklerini aktarmaya çalışmasının ardından kızgın kral Caligula Jan’ı sürgüne gönderir.
Nihayet Jan sürgündeki ülkenin kralı olmuştu. Katılımcı yönetim anlayışını hayata geçirmeye başlamıştı. Yönetilenlerin temsilcileri aracılığıyla, karar alma ve uygulamalarda hayata geçirmeyi başarmış, mutlu bir ülke yaratmıştı. Bütün dünya bu yönetim biçimini örnek almıştı. Artık Jan’ın diğer adı, dünyayı güzelleştiren Olympos unvanı ile değişmişti.
Kral Olympos, halkın kendi kendini yönetebileceği bir dünya özlemini gerçekleştirmişti. Olympos örnek bir karar alarak tahttan feragat etmiş, kraliyet sarayını kütüphaneye çevirmişti.
Kendini yönetebilen toplumsal anlayışı gerçekleştirdiğinden artık saraya ihtiyaç olmadığına emin olmuştu. Olympos, halkının yüreğinde ölümsüzleşerek toprağa karışmıştı. Mezarı tanrıların evi olduğuna inanılan Olympos dağında olduğu sanılmaktadır.
Aslında kitleleri kendi hallerine bıraksak belki her şey çok daha güzel olabilirdi. İktidarın varlığı çoğu zaman sömürü düzenini de beraberinde getirdi. Devletsiz toplumlar neden olmasın? Tabi o zaman anarşi de baş göstermeye başlayabilir. Ama denenmeden nerden bilebiliriz ki?
Kısa, güzel ve dersler çıkarılacak bir hikaye. Teşekkürler