Trump, 2024 ABD başkanlık seçimlerini kazandıktan sonra, yemin töreni öncesinde yaptığı açıklamalarda Üçüncü Dünya Savaşı’nı önleme vaadinde bulunmuştu. Orta Doğu’daki kaosu durduracağını ve Ukrayna’daki savaşı bitireceğini belirterek, “Üçüncü Dünya Savaşı’nı önleyen kişi ben olacağım” demişti. Ancak son dönemde yaptığı bazı açıklamalarla, daha sert ve savaş yanlısı bir tutum sergilemektedir. Trump’ın Amerika aklı dünyayı savaşa hazırlarken, çoktan planlarını yapmış görünüyorlar.
3.Dünya savaşına adım adım…
Nitekim Trump’ın Rusya-Ukrayna Savaşı konusunda,
“Ortadoğu’daki savaşları bitirmek, Rusya-Ukrayna savaşını bitirmekten daha kolay.” ifadelerini kullanması ile savaşı sona erdiremeyeceğini(!) ortaya koydu.
Yine 6 Mart 2025 tarihinde NATO’ya yönelik açıklamalarında:
NATO üyesi ülkelerin savunma harcamalarını artırmamaları durumunda, ABD’nin bu ülkeleri savunmayacağını belirtti. (Aslında bu söylemiyle ABD’den daha fazla silah almalısınız çağrısı yapıyordu.)
ABD, dünyanın en büyük silah ihracatçısı ve Avrupa da en büyük müşterilerinden biri. Lockheed Martin, Raytheon ve Boeing gibi dev şirketler, Avrupa’ya savaş uçakları, hava savunma sistemleri ve füzeler satıyor.
ABD, Avrupa ülkelerinin kendi savunma sanayilerini geliştirmesindense Amerikan silahlarına bağımlı olmalarını tercih ediyor. Böylece Avrupa, ABD’nin liderliğini ve hamiliğini kabul etmek zorunda kalıyor.
NATO NEREYE KOŞACAK?
NATO’nun dağılması düşük bir ihtimal ama imkânsız değil. NATO, Soğuk Savaş’tan bu yana büyük krizler atlattı ama her seferinde kendini güncelleyerek varlığını sürdürdü. Bugün de Rusya’nın Ukrayna’daki savaşı, Çin’in yükselişi ve küresel güvenlik tehditleri gibi nedenlerle Batı için hâlâ önemli bir yapı. Ancak birkaç senaryo NATO’yu zayıflatabilir ya da dağıtabilir:
1. ABD, NATO’nun ana gücü ve finansörü. Eğer Washington, NATO’dan ayrılmaya karar verirse ya da desteğini büyük ölçüde azaltırsa, ittifakın çökmesi mümkün olabilir.
2. AB, kendi ordusunu kurmaya ve NATO’ya bağımlılığı azaltmaya karar verirse, ittifakın işlevi azalabilir. Ancak şu an için Avrupa’nın NATO’dan tamamen kopacak bir savunma kapasitesi yok.
Eğer Rusya ve Çin, bazı NATO üyelerini yanlarına çekmeyi başarırsa, ittifakta bir çözülme başlayabilir. Ancak şu an için NATO ülkeleri Rusya’ya karşı daha birleşmiş durumda.
ÇİN SAVAŞA HAZIR.
Trump yönetiminin Çin’e uyguladığı gümrük vergileri sonrasında, Çin Dışişleri Bakanlığı sert bir yanıt vererek, “ABD savaş istiyorsa, ister gümrük savaşı olsun, ister ticaret savaşı, isterse başka bir savaş olsun, sonuna kadar savaşmaya hazırız.” ifadelerini kullandı.
ABD, Avrupa’yı Çin’e karşı kendi saflarına tutmaya çalışıyor. Halbuki Avrupa’nın Çin’le büyük ekonomik ilişkileri var ve aslında bir çatışma istemiyor. Ama ABD, Tayvan krizini gündemde tutarak ve “Çin tehdit” söylemini artırarak Avrupa’yı Çin’den uzaklaştırıyor.
ABD’nin temel taktiği şu: Önce tehdidi büyüt, sonra ‘koruyucu’ rolüne bürün ve bağımlılığı artır. Avrupa, ABD’den bağımsız hareket etmek istese bile bu krizler yüzünden sürekli Washington’a muhtaç kalıyor.
Özellikle Rusya’nın Ukrayna işgali bunun en büyük örneği. Avrupa ülkeleri başta “diplomatik çözüm” peşindeydi ama ABD sürekli “Rusya büyük bir tehdit” diyerek Avrupa’yı Ukrayna’ya destek vermeye zorladı. Sonuç? Avrupa, ABD’den milyarlarca dolarlık silah almak zorunda kaldı ve enerji açısından da ABD’ye daha bağımlı hale geldi. (Rus gazını bırakıp Amerikan LNG’sine yöneldi).
Amerika’nın stratejisi:
ABD, NATO ve BM gibi örgütler aracılığıyla barışı sağlama iddiasında bulunmasına rağmen doğrudan savaş açmadan vekâlet savaşlarıyla(çeşitli terör örgütlerini destekleyerek) özellikle ülkeleri zayıflatma yoluna gidiyor.
PEKİ, TÜRKİYE NE YAPMALI?
Türkiye’nin yenidünya düzenindeki yeri, hem jeopolitik konumu hem de ekonomik ve siyasi dinamikleri nedeniyle oldukça kritik olacak.
Türkiye, ABD, Avrupa Birliği, Rusya ve Çin gibi büyük güçler arasında denge politikası izlemeye devam edebilir. NATO üyesi olarak Batı ile bağlarını sürdürürken, Asya ve Orta Doğu ile de ekonomik ve siyasi ilişkilerini güçlendirmeye çalışmalıdır.
Ancak güçlü bir konumda olabilmesi için şu stratejileri izlemesi gerekiyor:
• Ekonomiyi güçlendirmek: Enflasyonu kontrol altına alarak ve sanayide dijital dönüşümü hızlandırarak küresel rekabette avantaj sağlamak.
• Teknolojiye yatırım yapmak: Yapay zekâ, biyoteknoloji ve dijital ekonomi alanlarında ilerleme kaydetmek.
• Eğitimi güçlendirmek: Kaliteli eğitim ve Ar-Ge’ye yatırım yaparak genç nüfusu küresel rekabete hazırlamak.
• Dış politikada dengeli olmak: Büyük güçler arasında bağımsız bir dış politika izleyerek bölgesel liderliğini artırmak.
• Enerji bağımsızlığını sağlamak: Yenilenebilir enerji yatırımlarına hız vererek enerji ithalatını azaltmak.
Sonuç olarak:
Bugün Çin’in yükselişi, Rusya’nın jeopolitik hamleleri ve Ortadoğu’daki krizler ve Trump’ın söylemleri dünyayı savaş ihtimaline karşı hazırlıklı olmaya itiyor.
Muhtemelen bu savaş nükleer silahların varlığı nedeniyle doğrudan bir dünya savaş yerine, ekonomik savaşlar, siber saldırılar ve vekalet savaşları şeklinde ilerleyecektir.
Dünyanın geleceği Trump’ın iki dudağı arasında. Görünen o ki savaşı, en fazla barış söylemlerinde bulunanlar başlatacaktır.
Şunu unutmayalım: bizim gibi ülkelerin geleceği, küresel güçlerin politikalarına olduğu kadar kendi yöneticilerimizin alacağı kararlara ve diplomasi becerisine bağlı olacaktır. Ülkemizin savunma yapısını güçlü tutması gerekir.
