Gençlere umut yerine korku ve kaygı aşıladık…
GENÇLER İÇİN SİZİ UYARIYORUM!
Gençlerin üzerindeki baskı, ekonomik belirsizlikler, eğitimdeki sorunlar ve sosyal hayatın kısıtlanması onları bir patlama noktasına getiriyor. Umutsuzluk, fırsat eşitsizliği ve geleceğe dair belirsizlik, gençleri ya pasifleştiriyor ya da sert tepkiler vermeye itiyor.
Özellikle işsizlik ve gelecek kaygısı, gençleri en çok zorlayan konuların başında geliyor. Bir yanda sosyal medyanın sunduğu parlak hayatlar, bir yanda ideallerini, enerjilerini ve tepkilerini yönlendirmeye çalışan siyaset ve de gerçek hayattaki zorluklar… Bu uçurum her geçen gün büyüyor.
Eskiden gençler, yol haritalarını kendileri çizerdi… Ancak bugün onlardan, hem bireysel başarı hem de, toplumsal meselelerin nesnesi olması isteniyor.
Gençlerin gerçekten ne hissettiğini, ne düşündüğünü, neye ihtiyaç duyduğunu hiç sorgulamadık. Onları kalıplara soktuk, kendi hayallerimizi onlara yükledik.
Eğitim, gençlere sadece test çözmeyi, ezber yapmayı ve akademik başarıyı öğretti. Ama hayatla nasıl başa çıkacaklarını, tutkularını nasıl keşfedeceklerini, kendi yollarını nasıl çizeceklerini öğretmedi. Okullar, bireyin düşünme gelişimine değil, sadece sınav başarısına odaklandı.
Gençlere umut yerine korku ve kaygı aşıladık…
Sürekli ekonomik krizleri, işsizliği, başarısızlık korkusunu anlattık. Onlara “geleceğin senin elinde” demek yerine, “aman dikkat et, hata yaparsan kaybolursun” dedik. Bu da gençleri risk almaktan, hayal kurmaktan ve denemekten uzaklaştırdı.
Bazı gençlerimiz, anlam yerine haz ve gösteriş peşinde koşuyorsa, kendilerini sosyal medyada mutlu hissediyorsa bu tamamen onların tercihi mi? Yoksa biz onları tüketmeye, istemeye, bekleyen olmaya mı alıştırdık… Sosyal medyanın, reklamların ve toplumun dayattığı “sahte mutluluk” dünyasında kaybolmalarına neden engel olamadık?
Gençlerin en büyük sorunlarından biri yalnızlık.
Gençlerin büyük bir kısmı kendini yalnız hissediyor, kimsenin onları önemsediğine inanmıyor. Sadece başarılı olduklarında değer gördüklerini düşünüyorlar. Başarısız olduklarında ise dışlandıklarını...
Gençler kendi olamıyor, başkalarının istediği biri gibi davranmak zorunda kalıyor. Sağlıklı iletişim kuramayan, kendi duygu ve düşüncelerini anlatabilecekleri bir ortam bulamayan gençler, birikmiş duygularını ancak kontrolsüz öfke patlamalarıyla dışa vurabiliyor.
Gençler: Patlamaya hazır bomba…
Bizim eserimiz olan bugünün gençleri, bir yanardağ gibi… İçlerinde biriken öfke, hayal kırıklıkları ve beklentiler, en ufak bir kıvılcımda patlayabiliyor.
Dolayısıyla hak arayışları da kendi kontrollerinden çıkabiliyor. Bu yüzden meydanlara indikleri zaman korkuyoruz…
Sonuç olarak;
Onları bu hale getiren sistemi, değerleri, baskıları ve beklentileri biz oluşturduk. Bu yüzden hem suçlu hem de sorumluyuz. Eğer gençlerin gözlerindeki ışığın yeniden parlamasını istiyorsak, onlara güvenmeli, onları dinlemeli ve kendilerini keşfetmelerine izin vermeliyiz.
Gençlerin sesi, siyasetin yönlendirdiği bir propaganda aracı olmamalı. Aksine, gençler kendi seslerini özgürce duyurabilmeli, kendi taleplerini ortaya koyabilmeli.
Gerçek bir değişim için gençlerin bağımsız düşünebilmeleri, kendi platformlarını oluşturabilmeleri ve siyaset üstü bir şekilde sorunlarını dile getirebilmeleri gerekiyor.
Ben emekli bir eğitimci olarak üzerime düşen sorumluluğu taşıyor ve uyarıyorum. Eğer onları dinlemez, sorunlarıyla yalnız bırakmaya devam edersek, bu bastırılmış öfke bir gün mutlaka patlayacaktır. Üstelik kendi iradeleri dışında yapacakları her şeyin sorumluları da biz olacağız.
