Küba’nın başkenti Havana’nın tarihi caddesi Puerto’da yer alan Atatürk büstünün (1996) açılışında Türk’lerin Fidel Castro ve Che Guevara hayranlığından söz edenlere Castro, “Devrimci Mustafa Kemal Atatürk varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önde
KÜBA, KAĞIT ÜZERİNDE KALMIŞ!..
Küba’nın başkenti Havana’nın tarihi caddesi Puerto’da yer alan Atatürk büstünün (1996) açılışında Türk’lerin Fidel Castro ve Che Guevara hayranlığından söz edenlere Castro, “Devrimci Mustafa Kemal Atatürk varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?” diyor. Tabii ki ben, büyük önder Atamızın büstünün yanında gururla fotoğrafımı çektirdim.
“Atatürk’ü bilmek yetmez onu anlamak gerek.”
Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ya İstiklal Ya Ölüm” sözünden esinlenerek, Küba Devrimi sırasında direnişçilerin, “Ya Vatan Ya Ölüm” sloganını kullandıkları söyleniyor.
Kübalılar Atatürk’ü yeterince anlamış olsalardı, “Toplumda hiçbir kimse, hiçbir zümre, hiçbir sınıf ya da grup, doğrudan üstün emretme gücüne sahip olamaz. Toplumda üstün emretme gücünün tek kaynağı ve tek sahibi milletin kendisidir” ilkesi için mücadele etmeleri gerekirdi. İnsanları tek güce çalıştıran Komünizm için değil.
Küba’da bir korku iklimi hâkim. Sohbet etmek için yaklaştığımız Küba insanının sorularımızdan çekindiğini gördük. Ulu orta hayat şartlarından şikâyet etmeleri, kendi aralarında bile rejim karşıtı bir şeyler söylemeleri mümkün değil. Devrimi Koruma Birimi “sivil itaatsizlik ve devrim karşıtı aktiviteleri” devlete raporluyormuş.
Bunca yaşanan yokluğa rağmen Küba sosyal hayatı rom kokteylleri, puro, müzik ve dans olarak şekillenmiş. Yani keyifli. Salsa burada hayatın bir parçası hatta hayat felsefesi olmuş. Siz de çok çabuk ortama adapte olup, müziğin ritmine uyuyorsunuz. Bu arada Amerikan kültürünün yavaş yavaş yaygınlaştığını, artık salsa dışında Amerikan popunun da dinlendiğini görüyorsunuz.
Küba mutfağına sıra gelince; 70 yıldır Kübalıların hayatlarında ve mutfaklarında imkânlar sınırlı. Yemek ve beslenme devletin birebir müdahil olduğu bir konu. Herkesin yaşına ve sağlık ihtiyaçlarına göre ne yemesi gerektiği devlet tarafından belirleniyor. Karnelerinizde neler alabileceğiniz belli. Karneyle verilen ürünler insanların karnını duyurmaya yetmezken, farklı ürünlerle, farklı bir tat arama şansları hiç yok. Bizimde çok özel turistlik alanlar dışında damak tadımıza uygun bir yemek yeme şansımız olmadı.
Bir dönem kişi başına en fazla geliri olan ülke insanı şimdi iyi durumda değil.
Ulaşım turistler için olmasa da, halk için büyük sorun. Yol kenarlarında saatlerce araba bekleyenleri görmeniz mümkün. Toplu taşıma araçlarının şoförleri devlet memuru. Market çalışanları gibi. Çalışma saatleri daha evvel belirlendiği halde çalıştıkları yerin kapısına siesta yazarak, kafalarına göre dinlenmeye geçtiklerine şahit olduk. Bu arada memurlar hediye ve para kabul edebiliyorlar…
Eğitim;
Küba’da 1961 yılında hükümet tüm özel eğitim kurumlarını devletleştirmiş ve devlet kontrollü bir eğitim sistemi oluşturulmuş. Devlet her öğrenciye forma yardımı yapıyor ancak ders kitaplarını öğrenciler alıyor.
Eğitim ortamlarında en çok hoşuma giden, öğrencilere sanat çalışmasının zorunlu olması, her üniversitede güzel sanatlar akademisinin bulunması, öğretmenlerin araştırmacı kimliği taşıması oldu. Okula gidenleri izlerken öğretmenlerin son derece düzgün giyimleri ve bir öğrenci gibi ellerinde çanta taşımaları dikkatimi çekti. Her şeye rağmen, eğitim gibi temel insan hakkı olarak görülen hizmetlerin yeterince karşılığını bulmadığını, üniversitelerden mezun olanların ülkelerinde çalışma imkânı bulamadıkları için yasa dışı yollarla başka ülkelere kaçtığı söylendi. (Kızım sana söylüyorum. Gelinim sen anla!)
Sonuç olarak; Bazılarının hayranlıkla ifade ettiği Küba sistemi sadece kâğıt üzerinde…
Devam edecek…