NE YAPMALIYIZ? (2)
Yazarımız Zeki BAŞTÜRK, Vehbi MUTLUGELDİ’nin keyifle okuyacağınız yazı dizisini siz okurlarıyla paylaşıyor.
Yer küremizin tahmini yaşı 4,5 milyar yıldır, bizi yaratan, bize rehberlik eden, bizi doyuran hala orasıdır.
İnsanlığın tahmini yaşının 25 milyon yıl olduğu söylenir, bizim atamız sayılan homo erectus yaklaşık 2 milyon yıl önce Afrika’dan çıkıp bizim yaşadığımız topraklardan geçip Avrupa’ya yolculuk etti, Nature dergisine göre ise modern insan ( homo sapiens) in ortaya çıkışı ise 300 bin yıl öncesine dayanır, çıkış noktası da tek yer değildir(Fas’taki bulgular).
İnsanın modern insana dönüşmesi- ortaya çıkışı evrimleşmenin oldukça uzun zamana ihtiyaç duyduğunu gösterir, kuyruk sokumunun küt olarak kalması, beynin gelişimi ve iki ayak üzerine çıkış kolay olmamışa benziyor.
Zorun rolünü F.Engels Anti-Duhring te ele alır ama tarih sadece zorun rolü ile açıklanamayacağını belirtir.
İnsanlığın evrimin de acaba hangi faktörler devreye girdi, yer kürenin iklim değişimleri, kıtlık, kuraklık, yangın, hayvanların telef olması, salgın hastalıklar v.b. Demek ki bazı koşullar evrim sürecini hızlandırarak bizim iki ayak üzerinde yürümememizi sağladı.
Doğal olayların zorlaması, insanların gözlemi, uygulamalar, deneysel uygulamalar ile birleşince bu günkü beyinsel gücümüze erişmememize neden oldu. Her bir sonuç yeni olguları gündeme getirdi, basitten karmaşık yapıya doğru dönüşen bir yaşam meydana geldi.
Gözlemler, uygulamalar, deneysel uygulamalar her bir zaman diliminde bize yeni şeyler öğretti, öğrendikçe de üretim araçları değişimi, üretim ilişkileri sarmalını yarattı. Heraklitos "Aynı nehirde iki defa yıkanılmaz" der, bu gözlemlere, sonra ise deneysel uygulamalara dayanan maddeci bir tanımdır.
Akıp giden nehirler, akıp giden zaman girift ilişkiler yaratarak bir birine eklemlen dirilen süreçleri doğurdu.
1788-89 Ortaya çıkan Fransız burjuva devrimini 100 yıl önce yaşayan dünya aydınları bize fısıldıyordu. J.J. Roessaue, Voltaire, Montesquieu.
Onlardan önceki aydınlar, bilim insanları olmasaydı, mesela Eflatun’un ( Platon) “yasalar” kitabı v.b olmasaydı Montesquieu “Kanunların Ruhu” adına kitabını yaza bilir miydi? (3-Y- yasama- yürütme- yargı bağımsızlığı- nin babası sayılan bu filozofun demokrasi anlayışına biz bu gün hala sahip değiliz)
Epikuros( Epikür) meşhur filozoflar kitapları olmasaydı, dönemin filozofları ne ile besleneceklerdi? Volteire meşhur “Felsefe Sözlüğü” nü yazabilecek miydi?
Loncalarda ki emek birikimleri ile burjuva devriminin doğuşunu adeta bize fısıldayan J.J.Rosseue “Toplum Sözleşmesi ve Kanunlar” kitabını yazabilecek miydi?
Dünyadaki buluşlar, sermaye yapıların karmaşıklaşması, psikanalizin babası Freud, evrim yasalarının babası C.Darwin, felsefenin babası Hegel olmasaydı bir Marx doğabilir miydi, kendi deyimiyle baş aşağı duran Hegel diyalektik yasalarını ayaklar üzerine çevirebilir miydi?
İnsanlık evrimi ve gelişimi sürekli birbirine bağlıdır, basitten karmaşık yapıya, birikim yapıp değişerek ilerler.
Emile’de Rossaue, eğitimde; doğacılık ve deneyimlemeden söz ediyordu. Doğadaki olayların gözlemlenmesi, gözlemlemenin deneysel yapıya kavuşması, deneysel yapının uygulamaya geçmesi ile yepyeni ufuklara yolculukların önünü açtı.
Uygulamalar “temrinli” eğitimi yarattı, Alman ekolünün atası sayılan Pir Ahi Evran felsefesindeki usta, kalfa, çırak ilişkileri, hiyerarşik yapısı yepyeni bir eğitimin müjdesini bize vermedi mi? Mithat Paşa’nın meslek liseleri, Ethem Nejatlar, Mustafa Necatiler olmasaydı, ulusal bağımsızlığını kazanan ülkemizde H.Ali Yücel’ler, Tonguçlar, Ruştu Uzeller olabilir miydi?
1900 başlarında 1. Dünya savaşının en ağır dönemlerinde yurt dışına gönderilen dahi öğrencilerimiz, cumhuriyet ilanından sonra bağımsızlık takını eğitimde devreye alarak, Alman- Sovyet (PoliTeknik) sisteminin harmanlanması ile tamamen bize ait bir sistemi ortaya koymuşlardır, bunun adı da KÖY ENSTİTÜLERİ dir. Köy enstitüleri, bağımsızlıktan, cumhuriyetten ayrı düşüne bilir miyiz? Uygulamalı eğitim ile KARANLIĞA meydan okuyan bakir- gururlu- çalışkan ve efendi Anadolu insanına yapılan en büyük armağan olarak tarihe geçe bilir miydi? Şayet o “TEMRİNLİ” eğitim devam etseydi daha o yıllarda 1960 larda kalkınmış 10 devlet arasında Türkiye gösterile bilinir miydi? Bu gün hala köy enstitülerinin üç beş ağa nın baskısı ile kapatıldığı yalanı söylenir, onun kapatılışı cumhuriyetin ekonomideki bağımsızlığını yitirip okyanus ötesi anlaşmalara imza attığı 46-47 li yıllara rast gelir, bu aynı zamanda; eğitimde, uluslararası ilişkilerde bağımsızlığımızın yitirilişi tarihidir. Dünyaya örnek olan bu modeli kaybettik.
Bu gün ise “temrinli” eğitimimizden tamamen uzaklaştık, Pir’imizi öğretisi çırak-usta- kalfa ilişkileri de son bulmak üzere. Peki o zaman eğitim, bağımsız bir eğitim politikamız olmadan nasıl kalkınacağız? Muasır medeniyet seviyesine nasıl ulaşacağız?
O yazılarımı da başka bölümlerde anlatmaya çalışacağım.
Sağlıcakla kalınız.
24/06/21// V.Mutlugeldi.
Not; Bu gün Tonguç babanın ölüm yıl dönümü, ona ve arkadaşlarına selam olsun .