Devletin dini adalettir. Hz. Ali
Adalet nedir?
Yargıtay binasının önünde bir elinde terazi diğerinde kılıç tutmuş, gözleri bağlı genç bir kızın heykelini görenleriniz veya duyanlarınız vardır.
Terazi; doğruyu yanlıştan, mağduru zalimden, masumu caniden, haklıyı haksızdan ayıran ve koruyan bir ölçütün; kılıç ise caniyi, zalimi, haksızı cezalandırmanın sembolü olarak gösterilmiştir.
Adaleti sağlamak hiç de kolay bir şey değildir. Tarafsız olmayı, objektif bakabilmeyi ve duygulardan arınmayı gerektirir. Savcı, yargıç, avukat ve diğer hukuk çalışanları, adaleti sağlayan emekçiler her türlü şahsı, sosyal, siyasi, felsefi, sübjektif ve önyargılı kararlardan tamamen arınması gerekir. Onun için bu genç kızın gözleri bu tür duygulara kör olmuşçasına bağlıdır.
İşte adalet budur.
Her türlü sabit düşünceden arınmış; hiçbir sosyal sınıfa dayanmayan; şöhrete, rütbeye, mevkie bakmayan; kayırmaya, rüşvete gözü kapalı bir adalet duygusu…
Adalet bütün bu işlevlerin haricinde hak edenin hakkını vermek, hak edenin hakkına razı olmak gibi işlevlerle de ilgilenir.
Adaleti yalnız dört duvar arasında, mahkemelerin küf kokan koridorlarında aramak yerine, herkesin adaleti kendi içinde, vicdanında, özgür irade ve isteklerinde araması daha doğru olur.
Aile içi şiddetten kapı komşusuna, trafikteki keşmekeşten sergideki ticari pazarlık tartışmalarına, okullardaki eğitim değerlendirmelerinden hastanelerin hastalara ilişkin uygulamalarına kadar her yerde aramak gerek.
Ne yazık ki kul hakkı yiyen, başkasının hakkını çiğneyen, sahtekârlık, yalan ve dolanla ömür süren, dürüstlükten zerre kadar nasiplenmeyenlerden adaleti aramak boşuna çabadır.
Toplumda bireyler, bulundukları yere göre özel bir görevleri, yetki ve sorumlulukları vardır.
Kişi kendisine emanet edilen yer, makam ve rütbesine göre “yetki” çerçevesinde “görevini” sürdürecek, yaptığı ve yapamadığı işlem ve eylemlerden ötürü de “sorumluluk” taşıyacaktır. Bireysel adaleti böyle sağlayacak…
Adalet mülkün temelidir!
Bu ifade aynı zamanda haklı olan güçlüdür, güçlü olanın da adaleti vardır anlamını taşır. Ancak adaleti uygulayanların süreçteki hatalarından “güçlü kim ise adalet de ona çalışır” türü anlayışlarda doğurmaz değil.
Bilmemiz gereken hukukun herkese lazım olduğu. Bazen geç de olsa eninde sonunda adalet yerini bulur. Çünkü evrensel adalet sistemini koyan O yüce yargılayıcıdan kaçmak zordur.
Hayatta en güçlü sığınma yeri hukuk ve adalettir. Cani de olsan, masum da olsan sığınabilecek olduğun yer adalettir. Ne var ki hukukun üstünlüğü ve kuvvetler ayrılığı açısından en ufak bir tereddüt olmamalı…
Eğer sığınamayacağın kadar güvenemezsen kıyametin koptuğu andır. Çünkü adalete güvenmemek demek tuz kokmuş, naftalin bozulmuş demektir. Toplumda bireyler kendi sorunlarını kendince çözüm üreterek toplumsal kaosun yaşanmasına sebep olması demektir.
“Siz ey imana ermiş olanlar! Sizin, ebeveyninizin ve akrabalarınızın aleyhine de olsa, Allah rızası için hakikate şahitlik yaparak adaleti gözetmeye azmedin. O kişi zenginde olsa fakir de olsa, Allah’ın hakkı onların her birinin(hakkının) önüne geçer. Öyleyse, kendi boş arzu ve heveslerinize uymayın ki adaletten uzaklaşmayasınız. çünkü eğer(hakikati) çarptırırsanız, bilin ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır”…..nisa/135
Her Cuma hutbesinin sonunda;”Allah size adaleti, yoksulları ve komşuyu gözetmeyi emreder. Size tutasınız diye öğüt verir.” İbaresi de adaletin önemini ortaya koymaktadır.
Sosyalizm olmadığı yerde adalet aramayacaksın.