İyi bir eğitim; öğrenci, öğretmen, aile ve çevre üçlü sacayağının üzerinde oturmalıdır. Bu sacayağını oluşturanların tümüne eğitim paydaşları diyoruz.
Öğrencinin ilk etkilendiği arkadaşlarıdır.
Öğrencilerimize öğrenmeyi sevdiremedik, öğretemedik. Devamlı bilgi yükledik. Körpe beyinlerine hayatında kullanmayacağı bilgileri doldurduk. Pratikten yoksun, uygulanması mümkün olmayan bilgiler… Adeta bilgi hamalları yaptık. Kendi zihinsel ürünlerine dokunmadık. Yüzmeyi öğreteceğimize can simidi verdik. Ezberde tutma ve hafızalarını orantısız, eşitliksizlikle değerlendirdik. Arkadaşlarının önünde notlarını okuduk. Onları yeri geldi eleştirdik, yeri geldi övdük. Kimilerini neşelendirdik, kimilerini kırıp üzdük. Başarılarını övdüklerimizle dolaylı olarak vasat öğrencilerin onurlarını kırdık. Vasat öğrenci diye tanımladığımız ( ki böyle bir kavram yoktur. Çoklu zekâya göre herkesin özgün bir yeteneği vardır.) öğrenciler ileri düzeydeki çalışkan öğrencileri kıskandı. Onlarla inek olmakla alay etti. Aralarında kıskançlık ve sevgisizlik oluştu.
Öğrenciyi etkileyen diğer en önemli unsur eğitim rolünü üstlenen paydaşlardır. Öğretmen ve öğretim görevlileri…
Hedefine ulaşamayan öğrencinin en büyük talihsizliği iyi bir öğretmene denk gelmemesidir. Ya da bunu şu şekilde de ifade edebiliriz: bir çocuğun en büyük şansı iyi bir öğretmene denk gelmesidir. Eğitim sürecini tümüyle bu klişe sözlere bağlamamakla beraber etkisinin olmadığını söyleyemeyiz. Eğitim görevi üstlenen paydaşların öğrenciler üzerindeki etkisi yanlış kararlardır. İlk ve orta öğretim okulları eğitimcileri ile öğretim görevlilerinin rolü farklıdır. Temel eğitim ile orta öğretim okulları eğitimcileri öğrenciye şekil vermek, yolunu çizmek gibi bir misyonu vardır. Yükseköğretim görevlilerinden bunu bekleyemezsin. Onlar bilim insanı, diğerleri eğitimcidir. Bilim insanının görevi sadece bilmek değil bilginin kullanılmasını sağlamaktır. Sadece seyreden, dinleyen ama asla düşünmeyen bireyler yetiştirmek değildir. Yanı balık tutmayı öğretmeden balık vermek değildir. Üniversitelerin bilimsel buluşları büyüklükleriyle doğru orantılı olmalıdır.
Eğitim sürecine çevrenin etkisini görmek için kıyafet değiştirip hiç bilmediğimiz bir kentte dilencilik yapmak ile tanındığımız kendi mahallemizde dilencilik yapmak arasındaki farkı düşünün. Veya giydiği kıyafetin yakışmadığını düşünen bir bayanın çektiği acıyı… İnsanların görüşlerinin ne denli önemli olduğu anlaşılır. “El alem ne der?” Anlayışı kendi tercihinin önüne geçer. Gençlerin üstün yeteneklerini geliştirmelerine hizmet edecek bir desteği toplum vermezse gençlerin şevki kırılır. Moralleri bozulur ve başarısız olur. Burada önyargı ön plandadır. Egosu şişkin olanların bakış açıları toplumun tümüne yakın bir kesimi dolaylı olarak etkiler.
Kısaca diyebilirizki bizim eğitim sistemi "köle "yetiştirilen bir düzeyde.. Oysa eğitim kişiyi mutlu, ülkeyi kalkındırma projelerisı olmalıdır.