Öğretmenlik yaptığım yıllarda ilçeye bir akademisyen ziyaret etmişti. Bize “İletişim” konulu bir konferans vermiş, konferansa ilçenin tüm kamu kurum ve kuruluşların amir ve memurları ile öğretmenler katılmıştı. Salon hınca hınç dolmuş, iğne atsan yere düşmeyecek sıklıkta katılım sağlanmıştı.
Bize verdiği konferanstan çok keyif almış olmalıyız ki sonunda hatibi ayakta dakikalarca alkışlamıştık. Alkıştan sonra hatip bize dönerek; “anlattıklarımın sizden biri dahi faydalanmış olsa kendimi bahtiyar sayarım. Zira bir mum kendini yakmadan diğerlerine ışığı bulaştıramaz,” demişti.
Eğitimci, öğretmen, entelektüel veya her ne derseniz deyin. Bu sıfatla tanımlanan aydınların topluma borcu vardır. Borcunu ödemek zorundadır. Misyonu budur. Hele eğitim emekçisinin emeklisi olmaz. Emekli olup bir köşede sinip oturmak, kahvede oyun oynamak, içki masalarında âlem yapmak veya başka anlamsız boş işlerle meşgul olmak gibi bir lüksleri yoktur. Ölene kadar ışığını yayıp ışımak zorundadırlar..
Milli Eğitimde mesleki açıdan bir ilçede gelinebilecek en üst makamlara kadar her mevkide görev yaptım. Aktifken görevimi elimden gelenin ötesinde yapmaya çalıştım. Doymamış olmalıyım ki hala zihnen ve ruhen eğitimden, meslektaşlarımdan ve eğitimin tüm paydaşlarından kopamadım. İşlevimi bilgi, birikim ve deneyimlerimi yazarak paylaşmaya başladım. Yazmak benim için yaşamsal bir faktör olmuş. Sait Faik Abasıyanık ın deyişiyle “yazmasam çıldırırdım.” Yazmak toplumsal bir görevim olmuştur.
Makalelerimi AJANS Pazar Haber sitesinin Eğitim Danışmanı köşesinde yazmaya başladım. Eğitimle ilgili mesleki konuları, sorunlar ve çözüm önerlerinin yanında felsefi alıntı ve yaklaşımlar, aforizmalar, güncel politik iletiler, psikolojik insan gelişimi ile ilgili makaleler, şiir ve mizaha ait konuları ele aldım, alıyorum. Okur kitlesi olarak herhangi bir grup ve zümreyi hedeflemedim. Yazılarım en sade ve yalın biçimiyle ilköğretim mezunu kültürünü taşıyandan akademisyenlerin üst düzeyine kadar herkesin okuyabileceği akıcı bir üslubu içermektedir. Yanı sofraya bir menü koyuyorum. Her okuyan kendine ilgi, istidat ve kabiliyetine uygun olanı seçer, alır, okur ve değerlendirir.
Haftalık site yazısına sığdıramadıklarımı de sosyal medya facebook hesabımda ki sayfamda arkadaşlarıma paylaşırım.
Arkadaşlarım ve okurlarımdan samimi olarak istediğim şudur: Okunan konunun niceliksel durumu ile ilgilenmiyorum. Benim için yazımı bir kişide okusa amaç yerini bulmuş olur. Tıpkı baş tarafta alıntısını yapmış olduğum akademisyenin dediği gibi. Ancak yazılarımın kıyasıya eleştirilmesini istiyorum. Eleştirin ki gelişeyim. Eleştiri olmadan geliştiri olmaz. Odun kırıcısının hıh deyicisi gibi her yazımı beğenip, olumlu ileti yazmak katkı sağlamaz. Katkı yapın. Katılın. Sizin de bir fikriniz vardır, ortaya sürün. Aynı şeyleri temcit pilavı gibi sürekli tekrarlayıp durmayın. Bir yerde herkes aynı şey söylüyorsa orda hiç kimse yok demektir.
Toplum olarak okuma alışkanlığimız az. Okuyanlar da okuduğuna yorum yazmak zor geliyor . Oysa bir emek var. Okudun beğendiysen de , beğenmediysen de bir satır yazarsan yazan kişide yazdıklarının boşa gitmediğini görür ve tekrar yazmak ister. Yoksa kendi kendine konuşan bir kişi gibi hisseder . Belki çok değerli şeyler yazacak bigisini deneyimini payaşacaktı. Elinize sağlık hocam. Siz yazmaya devam edin bir kıßı bike okusa bir cümleyi alsa değerlidir. Saygılar.
Ali hocam çok mutlu oldum yazınızı görünce. Sizi her daim takip etmeye çalışacağım.
Çok anlamlı açıklamalar eleştiri hayatın her alanında olması gereken bir olgu ancak günümüzde eleştiriyi vatan hainliğine götürenler var özellikle siyasi çevrelerde çok daha fazladır bana göre eleştiren ve eleştirilen kişi demotrattır, sosyalisttir o toplum demokrasiyi hakeder ve yaşar. Biz bireyler görevlerimizi noksansız yapmadığımızı eleşti olmadan nasıl anlarız hayvan olsak koklaşırdık.. İnsan olduğuza göre birbirimizi uyaracağız.
Makalemin son cümlesinde dediğim gibi...
Hocam insanları yoruma zorluyorsunuz ama çoğu insan tanıdığına ‘tık’ yapıp beğeni atıyor. Bu gerçeği sizde biliyorsunuz. Biz toplum olarak büyük oranda okuma alışkanlığımızı kaybettiğimiz gerçeği ile karşı karşıyayız. Karşı eleştirel duruşumuzu bile önceki bilgilerimizle veya görsel medya duyumlarımızla yapıyoruz....
Çok haklısın Recep başkan ve de tüm kalbimle katılıyorum size. İşte bende onun için elimi değil gövdemi taşın altına koymaya çalışıyorum. Bir nebze okuyabilirsem mutlu olacağım.