Okul koridorlarının bir köşesinde iki kova, iki kanca, bir, kum torbası, hortum ve pompadan ibaret yangın malzemeleri bulunur. Yangın köşesidir. Ne işe yaradığını, nasıl kullanıldığını çoğu meslektaşlarımız belki de bilmiyor. Kullanmayı bilmeden köşelerde bir aksesuar gibi durur. Es kaza bir yangın çıksa onu kullanabilecek hiçbir personel de bulunmaz.
Bunu anlatmamın nedeni biz baştan, temel eğitimin ilk yıllarından itibaren yangın olayını hafife aldık. Arada bir köylerimizdeki ahşap evlerimiz tutuşsa, yerelde orman ve korularımız yansa bile umursamadık. Böyle yetişip, yetiştirdik. Ormanlarımızın korunmasını ormanın kendisine bıraktık. Orman teşkilatlarımıza bağlı Orman muhafaza memurları mesai saatinin tümünü çarşı merkezlerinde geçirir oldu. Neyi muhafaza ettiklerini anlamadık.( Doğru görev yapanları ayırıyorum)
Yeni bir doğal afet türü ile karşı karşıyayız. Üç tarafı denizlerle çevrili cennet yurdum dört bir yandan tutuştu ve yanıyor. Doğal afet demişim. Eğer; deprem, hortum, sel gibi doğal veya iklim değişikliği sonucu küresel ısınmadan kaynaklanıyorsa doğaldır. (Ki bu doğal afetlerin bazıları yine insan ürünüdür.) Doğal su kaynaklarının HES ler le yolunu kesip akışını değiştirme sonucu sel, heyelan oluyor; ağaçları kesip ormanları yakıyorsak ve sonunda kuraklık, kıtlık gibi insan ürünü afetlerle karşılaşıyorsak ihanetin ürünüdür. Burada ihanetin üç aşaması vardır: korumamak, yakmak ve göz yummak.
Hayatta en çok acı duyduğum ormanlarımızın yanması ve sonucu yeşil alanlarımızın yok olmasıdır. İçinde ki floranın bitmesinden sonra hiçbir organik canlının yaşayamamasıdır. Ormanlar sadece bizim odun ve kereste malzemesi değil, temiz bir nefes almamızı sağlayan akciğerlerimizdir. Dünyanın akciğerleridir. Hayatın akciğerleridir. Parklarında, mesire yerlerinde ve yeşil alanlarında soluk alıp güzel vakit geçirdiğimiz gezinti yerleridir. Bin bir çeşit bitkisi ile yine bin bir çeşit renk cümbüşünü sağlayan zenginliğimizdir. Oradaki bitkiler ve ağaçların bazıları asırları aşan bir sürede yetişir. Orman sadece bizim değil tüm evcil, yabanı ve diğer canlıların yaşam alanıdır. Dolayısı ile ormanı yakmakla sadece ağaçları yakmıyorsunuz; kuşundan arısına, yılanından kurbağasına, ayısından geyiğine kadar tüm canlılar da yakmış oluyorsunuz. Habitatı, doğayı, maddi ve manevi; yerüstü ve yer altı zenginlik kaynaklarımızı de yakmış oluyorsunuz. Ciğerimiz, yüreğimiz, geleceğimiz, ülkemiz ve insanlığı da yakmış oluyorsunuz.
Yangının oluşturduğu zarar öyle “yaranızı sararız” gibi gönül alıcı sözlerle veya yanan bitkilerin yerine yenisini dikmekle yerine gelecek bir şey değildir. Bitkileri yeniden dikmek ve yetiştirmek istesek bile onlarla yanan canlıları nasıl tekrar yerine koyabiliriz? Bu asırlar sürer.
Ayrıca bu yangının sonunda iklim ve su krizi başlayacak, kuraklık ve kıtlıkla da tanışacağız. Felaketler birbirlerini takıp edecek.
ÖNERİLER:
- Yangını çıkaranlara, korunmasında ihmali olanlara ve görevlerini savsaklayanları vatan hainliğine emsal bir ceza ile cezalandırılmalı.
- Yanan yerlere ulusça imece usulü bir fidan dikme seferberliği yapılmalıdır.
- Gerekli yangın söndürme malzemeleri, itfaiye ve uçakları yeterinden çok daha fazla elde bulundurup bu tür afetlere her zaman anında kullanmaya hazır bulundurulmalıdır.
- Doğa içinde ve yeşil alanlarda betonlaşmaya izin verilmemelidir. Önceden yapılanlar yıkılmalıdır.
- İklim değişikliği, muhtemel yangın ve sel felaketleri, kuraklık ve su krizi gibi afetleri önceden öngörüp önlem alınmalıdır.
- Bilim insanlarından oluşan bir çalış tay yapılmalıdır.
Doğada meydana gelen birçok olay insan ürünüdür. İnsan doğaya zarar vermezse bu felaketler yaşanmaz. Kısacası doğa ile savaşıyoruz. Eğer bu savaşı kazanırsak yine biz kaybedeceğiz.