“1996 ve sonrasında doğan, teknoloji ile iç içe büyümeleri nedeniyle bilginin ve zamanın hızına çok kolay uyum sağlama özellikleriyle dikkat çeken gençlere Z kuşağı adı verilir” alıntısıyla konuya girelim.
Z Kuşağı gençleri;
Teknolojik ürünlerinin ağzından girip burnundan çıkarlar. Onlar birer teknoloji harikalarıdır. Sosyal medyayı çok iyi kullanırlar. Sosyal Medya onlar için bir özgürlük alanıdır. Serbest kürsü de diyebiliriz. İnsanlara hakaret ve küfür etmeden yapılan paylaşımların kısıtlanmasını onaylamıyorlar. Suni gündemler yerine ayakları yere basan gerçek sorunlarla ilgilenmek ve onlara köklü çözümler getirmek gerektiğine inanırlar. Hayatın akışını oradan takıp ediyor; işsizlik, kadına yönelik şiddet ve cinayet olayları ile hayvan hakları, sağlık çevre sorunları, küresel ısınma iklim sorunları, hes ler gibi konularla yakından ilgileniyorlar.
Türkiye de en önemli sorunun eğitim olduğunu söylerler. Onlara göre eğitim gelişmeye açık olmalı, gelişimi sağlamalıdır. Eğitim hayatın her alanında ve yaşam boyu devam eden bir etkinliktir. Eğitim bilinenden bilinmeyene yolculuk, var olandan var olmayanı ortaya çıkarmaktır. Ne yazık ki bu gün Türkiye de eğitim ayrıştırıcı, ötekileştirici bir röle büründü. Ticaret ve ranta bulaştı, fırsat eşitliği yok oldu. Her deneyim bir eğitim olması gerekir. Ancak bu gün ki eğitimde amaç yeni bir şey katmak ve öğretmekten öte, belli bilgileri yükleyip sınava sokmaktan ibaret olmuş durumda. Eğitim için sınav, sınav için eğitim… Ayrıca bu eğitim kişiyi sanata ve spora yönlendirmiyor. Hal bu ki z kuşağı gençleri başta tiyatro ve diğer tüm sanat dallarına düşkündürler. Tüm bu düşkünlüğünü de sırf farkındalık yaratmak için ve ezilenlerin temsil etmek için yaparlar. Öyle bir eğitim verilmelidir ki seçeceği mesleği, yapacağı işi sevsin. Bu eğitim de çocukluk yaşlarından itibaren başlasın. Oyunlarında belirlesin. Ne de olsa kişinin anayurdu çocukluğudur.
En çok şikâyet ettikleri başka bir konu da ekonomi ve işsizliktir. Tüketim ekonomisinden üretim ekonomisine geçilmesini, yerli, kaliteli ve organik bir tarım politikalarını takıp edilsin istiyorlar.
Bu gençlerin inanç ve din konusunda duruşları negatiftir. Din bu gün birleştirici olmaktan çok ayrıştırıcı bir kisveye bürünmüş, ticaret ve siyasete bulaşmıştır. Yine de birçoğu bu alana derinlemesine girmezler. Bir kısmı deizme kaçarken bir kesiminde herkesin inancında özgür olduğunu, inancı ve düşüncesini özgürce yaşayabilmesi gerektiğine ve tek kalıba sokulamayacağına vurgu yaparlar. Cesur, özgür ve özgündürler. Kral çıplaktır dercesine cesarete sahiptirler.
Değişimden, yenilikten yanadırlar. Hayatın akışında öğrenmenin yerini hiçbir şeyin dolduramayacağını söylerler. Türkiye de değişimin önündeki engellin önyargılar ve gelenekler olduğunu, ”bizim zamanımızda, biz büyüklerimizden, atalarımızdan böyle gördük” diye başlayan cümlelerle geleneklerini tabulaştırdıkları, dolayısıyla gelenek ve göreneklerin toplumu olumsuz etkilediğini söylerler. Buna rağmen kuşak çatışması değil, farklı fikirlerle farklı pencereler açıp bundan yararlandıklarını söylerler.
Siyasete ve dünyaya bakış açıları farklıydı. Siyaseti takım tutar gibi savunulmasından yana değildirler. Siyaset bir hizmet alanı ve çözüm yeridir. Siyaset yapanlara kolay ulaşılabilinmeli, kendilerini kutsallaştıracak her türlü hareketten uzak durmalıdır. Uzlaşıcı, yapıcı ve sırf hobi için bile yapılmalıdır. Herhangi bir çıkar uğruna ve karşılığı kollanarak yapılmamalıdır. Ayrımcılık ve torpilden uzak durulmalıdır.
Son olarak siyasilerin Z Kuşağı gençleri dinlemeli, onların ellerini taşın altına sokmalarını sağlamalıdır. Plan, program ve propagandalarını buna göre düzenlemeli onları desteklemelidirler.
Birçok Z kuşağı gencinin örnek aldığı rol modeli ATATÜRK tür.