Jeoturizm, doğayı korumayı amaçlayan, doğa eğitiminin yanında yerel halka gelirde sağlayan, sosyal bir faaliyet türüdür. Jeolojik kaynaklar bilimsel ve eğitimsel değer taşımaları yanında görsel ve kültürel değere de sahiptir. Yerbilimleri açısından önemli olan ve korunması gereken bu kaynak değerler (jeositler) iyi bir planlama ve yönetim ile jeoparklara dönüştürüldüğünde turizm açısından kalkınmaya katkı sağlayabilecek önemli bir faktör haline gelirler.
Üzerinde yaşadığımız yer küreyi korumak gelecek nesillere tüm oluşumları aktarmak hepimizin görevleri arasındadır. İnsanların turizm anlayışı; ekonomik, siyasal ve teknolojik gelişmelere paralel olarak, son yıllarda önemli değişimler göstermiştir. Alışılmış tatil anlayışının değişimiyle birlikte, klasik turizm merkezlerinden uzaklaşılmış ve doğa ile iç içe olan turizm türlerine yönelme olmuştur. Bu durum, alternatif turizm türlerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Jeoturizm; jeolojik mirasın korunması, yer yuvarının geçmişini yansıtan izleri ve bu kaynak değerlerinin turizme kazandırılmasına odaklanan, çoğunlukla korunan alanlar ve jeoparklar içinde gerçekleştirilen alternatif bir turizm türüdür. Jeolojik miras, jeosit ve jeopark gibi jeolojik kavramları esas alan sürdürülebilir bir turizm şeklidir. Sürdürülebilir turizmin yapıldığı bütün kaynak değerler yer yuvarı üzerinde bulunmaktadır veya gerçekleşmektedir. Bu yüzden çoğu sürdürülebilir turizm çeşidi aslında Jeoturizm bünyesinde değerlendirilmelidir. Sürdürülebilir doğa turizminin gerçekleştirilebileceği bu alanlar koruma, eğitim ve bulundukları bölgenin yerel halkının ekonomik kalkınmasına katkılarıyla önemlidirler. Dünya üzerinde bu alanlar UNESCO tarafından korunmaktadırlar. UNESCO’nun jeopark alanlarında benimsediği temeller; koruma, eğitim ve yerel halkın turizm ile kalkınmasıdır. Üzerinde yaşadığımız yerküreyi tanımak, nasıl oluştuğunu ve yerkürenin dilini öğrenmek oldukça önemlidir. Doğa korumanın en etkin yolu doğa eğitimlerinden geçmektedir. Jeoparklar da doğada eğitimin en verimli yapıldığı alanlardır. Avrupa Jeopark ağına ait parkların bütününde eğitim ön planda tutulmaktadır. Gezerek, görerek, dokunarak ve eğlenerek yapılan öğrenme faaliyetlerinin önemli eksenlerinden biri de yaşam boyu devam ettirilebilir olmasıdır. Yeryuvarının oluşum kayıtlarını saklayan kaynak değerlerini (fosil, kayaç, mineral, maden, mağara, sedimanter istif, morfolojik oluşumlar vb.) bünyesinde taşıyan jeoparklar hem yaşam boyu öğrenme imkanı sunmakta hem de doğa koruma bilincini etkin bir biçimde vermektedir. Jeoparklar jeolojik kaynak değerler dışında, içerdikleri tarihi, kültürel ve biyolojik değerler ile de önemli alanlardırlar. Günümüzde doğa ile etkileşim içinde olan turizm çeşitlerindeki artış dikkate alınırsa, jeoturizm yapılacak alanların arttırılması ve korunması gereklidir.
Doğu Karadeniz Bölgesindeki jeopark potansiyeline sahip bölgelerin ve yakın civarlarında yer alan doğal ve kültürel öğelerin fark edilmesi, korunması ve jeoturizm gibi sosyal faaliyetlerin geliştirilmesinin sağlanması, yerel ekonomi ve yerel istihdamı geliştirmede destek ve teşvik olabilecektir.
Prof.Dr. Raif Kandemir (Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi-Jeoloji Mühendisliği Bölümü) ve çalışma arkadaşları, Doğu Karadeniz Bölgesi’ndeki; Çal-Camili Tabiat Parkı ve civarı (Trabzon), Kurum Vadisi (Gümüşhane), Sürmene Ağaçbaşı Turba Bataklıkları (Trabzon), ve Kuzalan Tabiat Parkı (Giresun) ve civarındaki jeolojik değerler, tarihi ve kültürel değerleri ortaya çıkartarak, jeoturizm potansiyeline sahip bu alanların değerlendirilmeleri üzerine çalışmalar yapmaktadırlar.
Doğu Karadeniz Bölgesi; jeolojik yapısı, tarihi, kültürel mirası ve doğasıyla ülkemizin en değerli alanlarından birisidir. Bu kapsamda içerisinde bulunduğumuz Anadolu, jeolojik olarak farklı kıtaların birleştiği, zamanında yerinde okyanusların bulunduğu, jeolojik devirler boyunca şekillenmiş bir coğrafyadır. Tarih ve kültür açısından Anadolu, farklı dönemlerde farklı millet, dil ve devletlerin kapsamlı izlerini barındırmaktadır. Bütün bu beşeri olayların üzerinde cereyan ettiği topoğrafya ise, bu tarihi ve kültürel mirasın tamamlayıcısı olan büyük bir jeoloji laboratuvarı konumundadır. İncelenen ve öne çıkarılan pilot sahalardaki bütün kaynak değerlerinin detaylı fizibilitelerinin çıkartılması bölge turizmi açısında önemli bir katkı sağlayacaktır. İncelenen sahalardaki belirlenen kaynak değerlerin-jeositlerin belirli bölgelerde koruma altına alınması önemlidir. Bu sahalardaki kaynak değer-jeositlerin her biri Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’na göre “doğal sit alanı” kategorisine girebilir. Ancak bu koruma statüleri derecelerine göre sadece yapılaşma ile ilgili tedbirleri sağlamaktadır. Tüm bu nedenlerden dolayı; bu haliyle jeolojik eserleri koruma konusunda hâlihazırdaki yasalar yetersiz kaldığından, mevcut yasaların jeoparkları içerecek şekilde güncellenmesi veya bir “jeopark kanunu” çıkartılması gerekmektedir.
Yukarıda bahsedilen kaynak değerler çerçevesinde Doğu Karadeniz Bölgesindeki sahalar, bütüncül olarak yeniden değerlendirilmeli ve jeopark/jeoturizm açısından planlamalar yapılmalıdır. Ayrıca belirlenen sahalarda yapılabilecek her türlü turizm faaliyetleri için yerel yönetimler ve yöre halkı ile yönetim planları oluşturulmalıdır. İlgili Turist grupları için belirlenen kaynak değerleri tanıtıcı, buldurucu doküman ve tabelaların oluşturulması sağlanmalıdır. Bu noktalarda çalışanlarını yerel halkın oluşturacağı faaliyetler yapılmalıdır. (kaynak: Kandemir, R. ve Köroğlu , F., 2017. Jeoturizm: DOKAP Bölgesi Uluslararası Turizm Sempozyumu, Trabzon, 198-212.)