TIBBİ JEOLOJİ
Yeryüzündeki tüm jeolojik unsurların insan ve hayvan sağlığı üzerindeki olumlu ya da olumsuz etkilerini ve bu etkilerin coğrafik dağılımını ortaya koyan bilim dalına “Tıbbi Jeoloji” (Hidrobiyojeokemoepidemiyopatoekoloji )adı verilmektedir. Farmakolojinin babası Paracelsus (1493-1541) “Tüm maddeler zehirdir, zehir olmayan bir şey yoktur. Zehri ve çareyi doğru dozaj ayırt eder.” der. Bu iki cümle, Tıbbi Jeoloji kavramını çok iyi açıklamaktadır.Kanser başta olmak üzere, deri, solunum yolu ve diş hastalıkları ile alakalı birçok tıbbi rahatsızlığın, çevre- hastalıklar arasındaki ilişkiler açısından araştırıldığında; bölgenin jeolojik özellikleriyle hastalıklar arasında ciddi ilişkiler olduğu görülmüştür. 2020 yılı uluslararası kanser ajansı verilerine göre, dünyada 19.3 milyon, ülkemizde ise yaklaşık 233 bin 834 kişi bu hastalığa yakalanmakta olup tedavi için yılda milyarlarca Avro harcanmakta ve bu sayılar her yıl giderek artmaktadır.
Ülkemizde;1950’li yıllardan itibaren tıbbi jeolojik etkiler ile ilintili çok sayıda problem tanımlanmaya başlanmıştır. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Türkiye’nin de içinde bulunduğu 25 ülkede endemik “florozis” hastalığının görüldüğünü raporunda bildirmiştir.
Başta Batı Anadolu ve İç Anadolu bölgesi olmak üzere ülkemizin pek çok bölgesinde “yeraltı sularında Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından belirlenmiş limitlerin üstünde Flor (F), Arsenik (As), Bor (B) ve Alüminyum (Al) bulunmaktadır.” Yine ülkemizde mineral ve elementlere bağlı hastalıkların gözlendiği geniş bir coğrafya mevcuttur. Çanakkale, Eskişehir, Muğla, Yozgat, Sivas, Diyarbakır, Elazığ, Malatya, Adıyaman, Urfa, Denizli, Burdur, Kütahya, Afyon ve Hatay illerine bağlı pek çok köyde, asbeste bağlı “asbestosis veya mezotelyoma” tespit edilmiştir.
Ülkemizde minerallere bağlı hastalık tanımlanmış bir ilimiz de Nevşehir’dir. Nevşehir -Ürgüp’e bağlı pek çok köyde, Eriyonit mineraline bağlı mezotelyoma hastalığı teşhis edilmiş olup, Nevşehir-Tuzköy’de tanımlanan vakalar dünya tıbbi jeoloji literatürüne geçmiştir.
Sedimanter (tortul) kayaçlar ve radyonüklid içeriği yüksek granitik kayaçların yaygın olduğu ülkemizde, bu kayaların ağır metal içeriklerinin dünya ortalamasının çok üstünde olduğu tespit edilmiştir.
Çanakkale-Ezine bölgesi/ Kapadokya bölgesinde yaygın olarak gözlenen sindirim sistemi kanserlerinin volkanojenik kaynaklı ağır metal içerikleri yüksek topraklar ve üzerinde yetiştikleri sebze ve meyveler ile sulardan kaynaklandığı bilinmektedir. Sularda ve toprakta bulunan ağır metaller dışında, depremler, tsunamiler, volkanik patlamalar gibi doğal afetler bölgesel hatta kıtalar arası ölçekte yaşam kalitesi üzerinde etkili olmaktadır. Örneğin; 1999 yılında ülkemizde yaşanan Marmara depremi, 2010 yılında İzlanda’ da yaşanan volkanik patlamalar veya heyelanlar, seller gibi doğal felaketler, toplumları ekonomik, sosyal ve psikolojik açıdan derinden sarsabilmekte ve ciddi sağlık problemleri yaratmaktadır. Hastalıkların ortaya çıkma nedenlerinin araştırılmasında, jeolojik verilerin farklı tıp dallarında artarak kullanılmaya başlamasıyla, dünyanın değişik ülkelerinden rapor edilen;
-Kanser (akciğer, kan, mide, deri vb.)
-Deri hastalıkları
-Diş hastalıkları
-Solunum yolu hastalıkları
gibi sağlık sorunlarıyla, hastalıkların yaygın olarak tanımlandığı bölgede yaşanan olaylar arasında bağlantılar kurulmaya başlanmıştır. Bu yaklaşım ve çabalar, yıllar içinde yavaş, ancak kararlı gelişmesini sürdürmüş ve “esas bileşenleri elementler, mineraller, kayaçlar, toprak ve su olan jeolojik ortam ile çevre sağlığı arasındaki ilişkiyi inceleyen disiplinler arası bir bilim dalı olarak” tanımlanan “Tıbbi Jeoloji (Medical Geology) bilim dalı nın ” doğmasıyla sonuçlanmıştır.
Tıbbi jeoloji araştırmaları için öncelikle güvenilir ve sürekliliği sağlanan bir jeolojik temel oluşturulmalıdır. Tüm jeolojik faktörlerin; fayların, arazinin jeomorfolojik özelliklerinin, kayaçların mineralojik bileşiminin, kayaçların, toprağın ve yeraltı suyunun jeokimyasal ve hidrojeokimyasal özelliklerinin, toprak karakteristiklerinin, arazinin hidrojeolojik koşullarının, düşük mineralli su, mineralli su ve termal su kaynakları varlığının ve suyun kalitesinin, maden yataklarının varlığı ve karakteristiklerinin, litosferin doğal radyoaktivitesinin, radon varlığı ve risklerinin ve diğer unsurların belirlenmesi anlamına gelir. Öte yandan Tıbbi jeoloji araştırmalarının bir diğer boyutu da yerleşim alanlarında kullanılan jeolojik kökenli yapı malzemelerinden kaynaklı sağlık risklerinin araştırılması ve çözüm önerilerinin geliştirilmesidir. 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un yürürlüğe girmesi ile artan yıkım işlemlerinin yarattığı “asbest maruziyeti” ile binaların oturdukları zeminlerin özellikleri veya yapı malzemelerindeki radyonüklitlerden kaynaklanan “radon maruziyetini” vurgulamak yararlı olacaktır.
Tıbbi Jeoloji araştırmaları; ülke halkının sağlığı başta olmak üzere ekonomik boyutu da dikkate alındığında çok büyük önem arz etmektedir. Ülkemizde 2021 yılı sonuna kadar bitirilmesi planlanan İRAP(İl Afet Risk Azaltma Planı) raporlarının içerisinde bu tür risklerinde belirtilmesi zorunluluk haline gelmiştir.
Güzel günler dileğiyle...
(Kaynak:TMMOB JEOLOJİ MÜH. ODASI)