Sokaklarımızda güzel sanat etkinlikleri olsa.
Güzel haberlerle uyansak. Gün boyu başarıları sevgileri insanların hayvanların mutluluklarını paylaşsak.
Her televizyonu açtığımızda, her gazete ye baktığımızda, her sosyal medyayı kullandığımızda, önümüze gelen kötü haberler, savaşlar cinayetler tecavüzler, kadına çocuğa hayvanlara uygulanan akıl almaz şiddet görüntüleri.
Her an her saat yeni bir olumsuz gündem.
Dünya bu kadar kötümüydü biz çocukken? Yoksa çocuk olduğumuz için farkında değil miydik?
Büyüdük bizler mi kirlettik dünyayı?
Etrafımıza baktığımızda ne kadar çok insanın ne kadar çok şeyin peşinde koştuğun görüyoruz.
Çok para, çok mal, çok şöhret, çok yer, çok iş, çok yemek, çok araba, çok tatil, çok çok...
Ne kadar çok şey için aslında az yaşıyorlar.
Herkesin çok acelesi var, telaş içindeler, bir an öce çok şeylere kavuşmak için çok koşturuyorlar, durmadan, düşünmeden.
Bir an önce çok şeye kavuşmak için koşarken aslında en çoklara sahip olduğunun farkında değil.
Nefes almak gibi, güneşin tenini ısıttığını hissetmek gibi, rüzgarın saçlarını okşadığı gibi, dalgaların, kuşların sesini duymak gibi, rengarenk çiçeklerin kokusunun taze yağmurda toprak kokusuna karışması gibi, lapa lapa yağan karın beyaz yorgan gibi sardığı doğada, sıcacık bacası tüten evin, sobada demlenen bir bardak çayın tadı gibi çokların farkına varsa,
Az koşturarak çok şeylerin tadını çıkarıp çok yaşasa insanoğlu.
Daha az kıskanç, daha az hasis, daha az hırs olsa işte o zaman çoklar artacak.
Daha çok eşitlikçi, daha çok paylaşımcı, daha çok mutlu ...
Herkes kendi payına düşeni alacağı bir internet yazısı...
Çok zaman önceydi. O kadar zaman önceydi ki zaman diye bir şey yoktu. İnsanlar güneş doğup batıncaya kadar yaşıyorlardı hayatı.
Bir daha hiç olmayacakmış gibi dolu ve anlamlı. Derken zaman diye üç parçalı şey icat etti insan.
Bir parçasına DÜN dedi, diğer parçasına BUGÜN, öteki parçasına da YARIN.
Sonra fesat karıştı zamana ve insan Bugün’ü unuttu. Dün’ü düşünüp pişman oldu, Yarın’ı düşünüp telaşlandı. Ama işin ilginç tarafı tüm telaş ve pişmanlıkları güneş doğup batıncaya kadar yaşadı.
Farkında olmadan rezil etti bu gününü. Oysa yarın, bugüne dün diyor, dün de bugün için yarın diyordu. Bir . türlü beceremedi. Bir eliyle yarına, diğer eliyle düne yapıştı. BUGÜNÜ ELİNE YÜZÜNE BULAŞTIRDI…
Mutsuz oldu insan ve ne gariptir ki yarının telaşını da, dünün pişmanlığını da hep bugün yaşadı;
AMA BUGÜNÜ HİÇ YAŞAYAMADI….NE YARIN NE DE DÜN….
Muazzam bir yazı. Dilimden düşürmediğim düşüncelerimi adeta sizin yazınızda buldum. Keşke bu yazı çok sayıda kişiye ulaşabilse. Keyifle okudum bu yazıyı. Ama üzülerek söylüyorum herkesin bu yazıyı anlamlandırma kapasitesi olduğunu düşünemiyorum. Bu yazıyı kendini bir noktaya kadar taşlayabilmiş kişiler anlamlandırabilir çünkü.
Teşekkür ederim