Son yıllarda TÜİK’in enflasyon hesaplamasının yapılmasında verileri gizlediği yönünde kuşkuların artması, açıklanan veriler ile benim hissettiklerim arasında aleyhte farklılıkların olması beni de kendi enflasyonumu hesaplamaya yöneltti. Üşenmedim 2020 yılı aralık ayından itibaren almış olduğum bütün ihtiyaç maddelerinin ait olduğu aya ait birim değerlerini kayda aldım. Elbette yaptığım çalışma kesin enflasyon değerini vermez ama bana bir fikir verir diye düşündüm.
Bunu yaparken aslında TÜİK’in yapmış olduğu çalışmanın ne kadar büyük bir önem taşıdığını, alınan değerleri doğru değerlendirildiğinde nasıl olumlu sonuçlar elde edilebileceğini sonuçları değerlendirirken anlatacağım.
Ortalama her ailenin yaptığı gibi ağırlıklı olarak mutfak ihtiyaçlarını hemen her ay alırken diğer ihtiyaçlar örneğin bir dayanıklı ev eşyasının kullanım ömrü daha uzun olur bir defa alır yıllarca kullanılır. Yine giysi de bir giyilip atılmaz. Yani ağırlıklı olarak mutfak ihtiyaçları bu değerlendirmenin içine girmiş oldu.
Buğday unu %128, yumurta %51, domates mevsimsel değişime baktığımızda geçen yıl ile aynı görünüyor. Tavuk eti dahil hayvansal ürünlerde % 60 ve üstü bir artış yaşandı. Sarımsak geçtiğimiz yıla oranla %35 daha ucuz. Bir yıl içinde ucuzlayan tek ürünün sarımsak olduğunu gördüm.
Gıda harcamalarımdaki bir yıllık artış oranı % 54,4 oldu ayakkabıda % 53, aldığım ev eşyasındaki değişim %62, arabamın kış lastığı fiyat farkı %40 oldu.
Bulunduğumuz mahalleye doğal gaz henüz gelmediği için kömür ile ısınıyoruz. Oturduğumuz sitede temmuz ayından itibaren site sakinlerinin belirtilen adresten kömürlerini almalarını ilan edildiği gibi ben kömürü aldım. Önceki yıla göre %40,5 fark ödediğim halde kömürünü geç alan komşularım en son, önceki yıla göre ödemiş oldukları fark % 184 u bulmuştu. Yani kömür alımında benim enflasyonum %40,5 oldu. Mazottaki bir yıllık artış %72 oldu. 2022 yılının ilk haftasındaki %30,8 lik artış bu hesaba dahil değil. Elektrik fiyatına yapılacak yüksek oranlı zam 2022 yılbaşına bırakıldığı için yıl içindeki fiyat artışı %21.8 olarak kalmış ama yılbaşında yapılan zam hepimizi tabiri caizse enflasyon altında paspas etti. Muhtemelen bazı evlere gelecek olan elektrik faturaları evlerin kiralarından daha yüksek olacak.
Benim enflasyonum %58 oldu. Kuşkusuz bu çalışma bilimsel bir çalışma değil ama ülkede yaşanan fiyat artışları hakkında bir fikir veriyor. TÜİK’in açıkladığı verilere hala güvenmiyorum. Ülkeyi yönetenlerin ücretlileri enflasyona ezdirmedik sözüne de inanmıyorum. Ezdirmeyecek olsalar yüksek oranlı elektrik zammını 2022 yılı ilk dakikalarına bırakmazlar. Elektrik faturaları ev kiraları ile yarışacak
Çay gübresinin tonunu geçen yıl 2400 tl ye almıştık. Bu yıl ne olacağı konusunda hiç kimse doğru bir bilgi veremiyor.
İstatistik halkın geneli için bir yılda yaşanan değişimin gelirlerindeki alım gücüne oranını belirler. Ancak ülke yöneticileri için çok daha anlamlıdır.
Ürünlerdeki fiyat üretim maliyetlerinin yanında arz ve talep de önemli yer tutar. Bazı sebze ve meyveler mevsimine göre tüketiyoruz. Domates yaz sebzesi olduğu için kışın daha pahalı olabilir. Ancak soğan ve patates mutfağımızda 12 ay boyunca tüketilir. Genellikle fiyatları bir birine yakın olur.
Soğan fiyatı geçen yıla göre hiç artmadığı halde patates %150 arttı. İşte istatistiğin önemi burada ortaya çıkıyor. Üretim maliyetleri bir birine yakın olduğu halde fiyat artışındaki bu uçurumun sebebini araştırarak çözüm üretecek politikaları hayata geçirilmelidir.
Planlamanın önemi işte buradadır. Üretici bir yıl önce hangi ürün daha çok para kazandırmış ise o ürüne yöneliyor bu sefer de bundan zarar edebiliyor. Tarım bakanlığı toplam üretimin ne kadar olduğunu ne kadar ihtiyacımızın olduğunu bilmesi gerekir. Ona göre bir planlama yaparak hangi üründen ne kadar üretilmesi gerektiğini hesap ederek üreticileri yönlendirmesi gerekiyor. Bu yapılmadığı için bir sene önce çok olan üründen zarar eden üretici sonraki yıl o ürünü tercih etmiyor ve anormal fiyat hareketleri ile karşılaşıyoruz. Sonuçta hem üretici hem tüketici zarar görüyor. Üretici kazanamıyor tüketici pahalı tüketiyor.
Yine 2021 yılında domates üreticisinin yaşadığı sıkıntıları yıl içerisindeki haber bültenlerinde izledik. Diğer sebzelerdeki fiyat artış oranının altında bir fiyat ile tüketiciye ulaştığını gördüm. 2021 yılında yaşanan bu durumun etkisinin 2022 ye yansımasının ne olacağını göreceğiz.
Hemen her üretimde serbest piyasa kuralları işletilebilir ancak tarımsal üretim serbest piyasanın insafına bırakılamaz. Halkın beslenmesi güvenlik kadar önemlidir.
TÜİK yıllık artış hesaplamasının amacı sadece memur ve emeklilerin ücret artışı için yapılacak değerlendirme yerine ekonominin genel gidişini gösteren veri olması gerekir diye düşünüyorum.
Ülkeyi yönetenler fiyat kontrolünü tezgahta yapmayı tercih ettiğini görüyoruz. Fiyatı yükselen ürünleri yurt dışından ithal ederek içerdeki artışı önleme yoluna gidiyor. Bu ise zarar eden üreticinin üretimden çıktığı için gittikçe daha çok ithalata bağlı hale geliyoruz. Oysa yapılması gereken yıllık ihtiyacın tespit edilerek hangi ürünün ne kadar üretilmesi gerektiğinin planlanmasıdır. Tarım üretimine gereken önemi vermediğimiz için son 20 yılda toplam 3 443 000 hektar tarım alanının üretimin dışına çıktığını CHP tarım komisyonunun yaptığı çalışmadan öğreniyoruz.
Sanayi üretiminde yapılacak ürün artışı tarımsal üretime göre daha zordur. Teknoloji alt yapısını geliştirmek ileri teknoloji ürünlerini üretmek daha fazla mali kaynağa ve zamana ihtiyaç gerektirir. Evet, sanayi üretimi daha çok para kazandırır ama bunun için tarımı ihmal etmek gerekmiyor.
Oysa tarım öyle mi? Üzerinde bulunduğumuz topraklar insanların ilk yerleşim yerlerinin başında geliyor. Böyle bir avantajın olduğu yerde bu avantajını koruyamayıp dışarıdan gıda maddelerini ithal etmek belki de dünyanın en zor işi olması gerekir ama biz başardık.
Ülkeyi yönetenler daha kısa sürede sonuç veren ve yüksek fayda sağlayan inşaat sektörüne daha çok önem verdiler. Bu ise daha çok tüketim daha çok ithalat sonucunda bu gün yaşadığımız sonucu yarattı.
Kısa zamanda karşılığı alınacak yatırımları öncelemek siyasetçinin işine geliyor olabilir ama toplumun maliyetini daha fazla artırıyor. Planlı üretim faydasını geç verse bile sağladığı fayda kalıcı olur.
Yazımı bir anım ile bitireyim. 2020 yılı sonbaharında oğlumun işi dolayısı ile bulunduğu Batman’a gitmiştim. Bir hafta sonu Diyarbakır’a giderken yol üzerindeki pamuk tarlası ilgimizi çekti ve durup pamuklara bakmaya başladık. O sırada baktığımız tarlanın yanında mısır hasadı yapan kişiler bizi merak edip yanımıza geldiler. Rize’li olduğumuzu ve pamuğu merak ettiğimiz için durduk dedik. Sohbetimiz pamuk ve çay arasındaki farklılığı konuşurken tarla sahibi bana şunu dedi.
‘’Ben pamuğu 4 yıl önceki fiyattan satıyorum. 4 yıl önce biçerdöver işçisine 60 lira yevmiye ödüyordum bu gün 120 lira ödüyorum. Diğer tüm maliyetlerim arttığı halde ben hala aynı fiyattan satmak zorunda kalıyorum böyle giderse gelecek yıl pamuk ekmeyeceğim’’ demişti.
Üreticisini ezerek hiçbir ülke üretimde yol alamaz.