Yüz yılın salgını Covit - 19 hayatımızın her alanını etkiledi. Bir çok kişi ve kuruma telafisi zor zararlar verdi ama belki de en kötü ve telafi imkanı olmayacak zararı eğitim çağındaki çocuklara verdi.
Hele eğitim öğretim hayatına yeni başlamak durumunda olan, orta son ve lise son sınıfında olup bir sonraki dönem için hazırlanan çocuklarımızı çok kötü etkiledi. Onların bu mağduriyetlerinin nasıl giderileceği konusu doğrusu endişe verici.
Her gün haberlerde, özellikle gelir düzeyi geri kalmış ailelerinin çocuklarının uzaktan eğitim fırsatından yararlanma konusunda zorluk çektiklerini izliyoruz.
Pandemi, yüz yüze eğitime engel, onu anlıyoruz. Eğitim de en temel ihtiyaç, ondan da vazgeçemeyiz. Öyleyse mevcut duruma uygun çözümler bulmalıyız.
Çağımız iletişimin bütün dünya ile aracısız iletişime olanak veren bir çağ. Dünya büyük bir köy artık. Bir bilgiyi saniyeler içinde bir yerden bir yere ulaştırmak çocuk oyuncağı. Hatta dünyanın değişik bölgelerinde olan akrabalarımız, arkadaşlarımızla aynı ortamda bulunuyor gibi bir araya gelip konuşabilme olanağı bulabiliyoruz. Böyle bir zamanda salgın dönemi aşılana kadar bu imkanlardan yararlanmak en akılcı iş.
Milli Eğitim Bakanlığı da dünyada çok sayıda katılımcının bir arada, görerek konuşma olanağı veren ZOOM sistem sağlayıcı aracılığı ile derslerin devamını sağladı. İnterneti olmayan çocuklar için de televizyon kanalı oluşturarak öğrenciye ulaşma yolunu izledi. Ancak televizyon programı ile alınacak eğitimin hiçbir yararı yok. Olsa da olur olmasa da. Öğrencinin kafasına takılan bir soruyu anında sorma olanağı vermeyen televizyon aracılığı ile eğitim olacak iş değil.
Gerek gelir düzeyi açısından gerekse internet sağlayıcı kanalların yetersizliği yüzünden öğrencilerin bir kısmı uzaktan yüz yüze eğitim olanağına kavuşamadılar. Milli eğitim Bakanı’na göre 3 milyon, Eğitim Sen sendikası Başkanı’nın açıkladığı sayıya göre 6 milyon öğrenci uzaktan eğitim sağlayıcı EBA’ya ulaşamıyor. Bakanlığın ya da sendikanın açıkladığı sayı çok yüksek bir rakam. Bu durumu bardağın dolu tarafına bakalım diyerek açıklayamayız. Çözüm üretmek bakanlığın görevi. Öncelikle EBA’ya bütün öğrencilerin ücretsiz giriş sağlanamaz mı? Bu çok mu zor?
İnternetin ulaşmadığı alanlara internet altyapısının ulaştırılması ve maddi olanakları tablet almaya elvermeyen öğrencilerin bu eksiğini gidermek devletin görevi.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası eğitim ile ilgili konuyla bağlantılı:
‘’MADDE 42- Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.
Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir
İlköğretim, kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur ve Devlet okullarında parasızdır’’
Hükümleri kapsamında mevcut durumun getirdiği şartları üstlenmek devlet olmanın ön koşuludur.
Bütçe uygun değil mazeretine sığınılamaz.2021 yılı için bütçede tahmini açık tutarı 245 milyar olarak hesaplanmıştır. Bu dönemde ulaştırma, kara yolları ve sağlık bakanlığının yap işlet devret sistemi içinde yapılan işler için ayrılan tahmini garanti ödeme tutarı yaklaşık 31 milyar Türk Lirasıdır. Vergi gelirlerinin yetersizliği nasıl ki garanti ödemelerine engel olmuyor bu alandaki zorunlu ihtiyaç durumundaki harcama ya da engel olamaz.
Eğitim olmasa da olur diyebileceğimiz bir şey değildir. Akdeniz de Karadeniz de doğal gaz rezervi bulabilmek için hiçbir harcamadan çekinmiyoruz. Ya da değişik coğrafyalarımız da değerli maden arıyoruz. Cevher arıyoruz. Oysa en değerli cevher bilgidir. Bitmeyen, eskimeyen, sonrasında elde edilecek bilgilere de kaynaklık eden bir cevherdir. Eğitim bu cevheri ortaya çıkaran bir faaliyettir. Bütün cevherlerden daha değerli.
Salgın başladığında yaz geldiğinde salgın biter hesabı yapılmış. Öyle olmadı ikinci yıla sarktı. Aşı çalışmaları sonuçlanma aşamasına geldi ancak ne kadar etkili olacağı konusunda henüz tam bir bilgi yok. Uzayabilir de. Eğitim gibi bir konuyu böyle bir belirsizlik ortamına sürüklemek ne kadar doğru olur. Bir ülkenin asıl gücü yetişmiş insan gücüdür. Eğitim de bu gücü yaratan tek alanıdır.
Yetişmiş insanın ne kadar önemli olduğunu salgın sürecinde anlamış olduk. Türk asıllı iki bilim insanının Almanya’da üretiği aşıya muhtaç kaldık. Oysa o bilim adamları ülkemizde çalışma olanağı bulabilselerdi yaratacakları katma değer ülkemize gelecekti. İçimizden çıkan bu değerleri ülkemizde niçin çalışma olanağı bulmadıklarını ciddi olarak düşünülmesi gerekir. Bu olay bile eğitimin önemini bize öğretmiyorsa daha ne öğretecek.
Eğitim gibi bir konu işlenirken ülkemizin efsane Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel anılmadan olmaz. 17 Aralık 123. Doğum gününde onu saygıyla anıyorum.
Hele eğitim öğretim hayatına yeni başlamak durumunda olan, orta son ve lise son sınıfında olup bir sonraki dönem için hazırlanan çocuklarımızı çok kötü etkiledi. Onların bu mağduriyetlerinin nasıl giderileceği konusu doğrusu endişe verici.
Her gün haberlerde, özellikle gelir düzeyi geri kalmış ailelerinin çocuklarının uzaktan eğitim fırsatından yararlanma konusunda zorluk çektiklerini izliyoruz.
Pandemi, yüz yüze eğitime engel, onu anlıyoruz. Eğitim de en temel ihtiyaç, ondan da vazgeçemeyiz. Öyleyse mevcut duruma uygun çözümler bulmalıyız.
Çağımız iletişimin bütün dünya ile aracısız iletişime olanak veren bir çağ. Dünya büyük bir köy artık. Bir bilgiyi saniyeler içinde bir yerden bir yere ulaştırmak çocuk oyuncağı. Hatta dünyanın değişik bölgelerinde olan akrabalarımız, arkadaşlarımızla aynı ortamda bulunuyor gibi bir araya gelip konuşabilme olanağı bulabiliyoruz. Böyle bir zamanda salgın dönemi aşılana kadar bu imkanlardan yararlanmak en akılcı iş.
Milli Eğitim Bakanlığı da dünyada çok sayıda katılımcının bir arada, görerek konuşma olanağı veren ZOOM sistem sağlayıcı aracılığı ile derslerin devamını sağladı. İnterneti olmayan çocuklar için de televizyon kanalı oluşturarak öğrenciye ulaşma yolunu izledi. Ancak televizyon programı ile alınacak eğitimin hiçbir yararı yok. Olsa da olur olmasa da. Öğrencinin kafasına takılan bir soruyu anında sorma olanağı vermeyen televizyon aracılığı ile eğitim olacak iş değil.
Gerek gelir düzeyi açısından gerekse internet sağlayıcı kanalların yetersizliği yüzünden öğrencilerin bir kısmı uzaktan yüz yüze eğitim olanağına kavuşamadılar. Milli eğitim Bakanı’na göre 3 milyon, Eğitim Sen sendikası Başkanı’nın açıkladığı sayıya göre 6 milyon öğrenci uzaktan eğitim sağlayıcı EBA’ya ulaşamıyor. Bakanlığın ya da sendikanın açıkladığı sayı çok yüksek bir rakam. Bu durumu bardağın dolu tarafına bakalım diyerek açıklayamayız. Çözüm üretmek bakanlığın görevi. Öncelikle EBA’ya bütün öğrencilerin ücretsiz giriş sağlanamaz mı? Bu çok mu zor?
İnternetin ulaşmadığı alanlara internet altyapısının ulaştırılması ve maddi olanakları tablet almaya elvermeyen öğrencilerin bu eksiğini gidermek devletin görevi.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası eğitim ile ilgili konuyla bağlantılı:
‘’MADDE 42- Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.
Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir
İlköğretim, kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur ve Devlet okullarında parasızdır’’
Hükümleri kapsamında mevcut durumun getirdiği şartları üstlenmek devlet olmanın ön koşuludur.
Bütçe uygun değil mazeretine sığınılamaz.2021 yılı için bütçede tahmini açık tutarı 245 milyar olarak hesaplanmıştır. Bu dönemde ulaştırma, kara yolları ve sağlık bakanlığının yap işlet devret sistemi içinde yapılan işler için ayrılan tahmini garanti ödeme tutarı yaklaşık 31 milyar Türk Lirasıdır. Vergi gelirlerinin yetersizliği nasıl ki garanti ödemelerine engel olmuyor bu alandaki zorunlu ihtiyaç durumundaki harcama ya da engel olamaz.
Eğitim olmasa da olur diyebileceğimiz bir şey değildir. Akdeniz de Karadeniz de doğal gaz rezervi bulabilmek için hiçbir harcamadan çekinmiyoruz. Ya da değişik coğrafyalarımız da değerli maden arıyoruz. Cevher arıyoruz. Oysa en değerli cevher bilgidir. Bitmeyen, eskimeyen, sonrasında elde edilecek bilgilere de kaynaklık eden bir cevherdir. Eğitim bu cevheri ortaya çıkaran bir faaliyettir. Bütün cevherlerden daha değerli.
Salgın başladığında yaz geldiğinde salgın biter hesabı yapılmış. Öyle olmadı ikinci yıla sarktı. Aşı çalışmaları sonuçlanma aşamasına geldi ancak ne kadar etkili olacağı konusunda henüz tam bir bilgi yok. Uzayabilir de. Eğitim gibi bir konuyu böyle bir belirsizlik ortamına sürüklemek ne kadar doğru olur. Bir ülkenin asıl gücü yetişmiş insan gücüdür. Eğitim de bu gücü yaratan tek alanıdır.
Yetişmiş insanın ne kadar önemli olduğunu salgın sürecinde anlamış olduk. Türk asıllı iki bilim insanının Almanya’da üretiği aşıya muhtaç kaldık. Oysa o bilim adamları ülkemizde çalışma olanağı bulabilselerdi yaratacakları katma değer ülkemize gelecekti. İçimizden çıkan bu değerleri ülkemizde niçin çalışma olanağı bulmadıklarını ciddi olarak düşünülmesi gerekir. Bu olay bile eğitimin önemini bize öğretmiyorsa daha ne öğretecek.
Eğitim gibi bir konu işlenirken ülkemizin efsane Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel anılmadan olmaz. 17 Aralık 123. Doğum gününde onu saygıyla anıyorum.
xxx
Covit 19 hayatımızın her alanını etkiledi. Eskisi kadar rahat dışarı çıkamıyoruz. Hastalarımızın ziyaretlerine gidemiyor, hayatını kaybeden yakınlarımızın bile cenazelerine gitmekte çekince yaşıyoruz. Hele covit pozitif çıkan bir kişinin cenazesine hiç yaklaşamıyoruz.
Geçtiğimiz ay tanıdığımın iki değerli insanın ölümünde yapılan uygulama çarpıklığına değinmeden edemeyeceğim.
İlki değerli, emekli öğretmen Nazmi Kadıoğlu hastalığında covit olmadığı halde ölümünden sonra yapılan test pozitif çıktığı için cenazesi yoğun önlemler altında gerçekleştirilmiş hatta cenazeye katılmak isteyen kızları Çayeli ilçesinden geri dönmek zorunda bırakılmış.
Diğeri yine ilçemizin önemli şahsiyetlerinden Resul Bölükbaşı hocanın covit nedeniyle hayatını kaybetmesi.
Öncelikle ikisine de Allah’tan rahmet diliyorum.
Resul Bölükbaşı’nın cenazesi adeta covit önlemlerinin yerel yöneticileri tarafından ihlal edildiği bir cenaze merasimi. Virüs kime nerede bulaşacağı konusunda tercih mi yapıyor bu ne perhiz ne lahana turşusudur.
Cenazelerle ilgili Cumhur Başkanlığı kararnamesini ihlal eden milletvekili, kaymakam, belediye başkanı, emniyet müdürü, milli eğitim bakanı. Cumhurbaşkanlığı kararnamesini uygulamak durumunda olan herkes orada. Bir olayın ciddiyetini halka kavratma görevi olan herkes o ciddiyeti yerle bir ediyor.
Yaşadıklarım, gördüklerim, bütün dünyada salgın önlenecek ve herkes normal yaşama dönerken biz hala yarım yamalak önlemlerle günlerimizi geçiriyor olacağımızı düşündürüyor.
Geçtiğimiz ay tanıdığımın iki değerli insanın ölümünde yapılan uygulama çarpıklığına değinmeden edemeyeceğim.
İlki değerli, emekli öğretmen Nazmi Kadıoğlu hastalığında covit olmadığı halde ölümünden sonra yapılan test pozitif çıktığı için cenazesi yoğun önlemler altında gerçekleştirilmiş hatta cenazeye katılmak isteyen kızları Çayeli ilçesinden geri dönmek zorunda bırakılmış.
Diğeri yine ilçemizin önemli şahsiyetlerinden Resul Bölükbaşı hocanın covit nedeniyle hayatını kaybetmesi.
Öncelikle ikisine de Allah’tan rahmet diliyorum.
Resul Bölükbaşı’nın cenazesi adeta covit önlemlerinin yerel yöneticileri tarafından ihlal edildiği bir cenaze merasimi. Virüs kime nerede bulaşacağı konusunda tercih mi yapıyor bu ne perhiz ne lahana turşusudur.
Cenazelerle ilgili Cumhur Başkanlığı kararnamesini ihlal eden milletvekili, kaymakam, belediye başkanı, emniyet müdürü, milli eğitim bakanı. Cumhurbaşkanlığı kararnamesini uygulamak durumunda olan herkes orada. Bir olayın ciddiyetini halka kavratma görevi olan herkes o ciddiyeti yerle bir ediyor.
Yaşadıklarım, gördüklerim, bütün dünyada salgın önlenecek ve herkes normal yaşama dönerken biz hala yarım yamalak önlemlerle günlerimizi geçiriyor olacağımızı düşündürüyor.
Günümüzde yaşanan olumsuzlukları çok güzel dile getirdiniz.Elinize sağlık.Sağlıklı nice yıllar dilerim.