Son yirmi yıl doğaya en çok müdahale edilen bir dönem oldu. Karadeniz sahil yolu yapımında deniz dolgusu tercih edildiğini görüyoruz. Deniz dolgusu yoluyla alan açmayı düşünenler düz alan yokluğuna sığınıyorlar.
Bölgenin geçit vermeyen yapısının yol ve hava alanı için deniz dolgusunun daha uygun ve daha ucuz olacağını savunuyorlar.
Ben aynı düşüncede değilim. Hem çevreye verilen zarar ve hem işin doğası gereği alanda dolgu malzemesi için taşocağı açılması, malzemenin taşınması, dolguda maliyeti artırdığını düşünüyorum.
Karadeniz sahil yolu yapımında kullanılan yöntemde sahilde deniz dolgusu yerine ilk planlandığı gibi tünel ve viyadüklerle denizden 150 metre kadar içeriden yapılmış olsa daha ucuza maliyet sağlayacaktı.
Tünel ve viyadükler kullanılarak yolun yapılması yerine deniz dolgusu tercih edilmiş ve o dolgu için hem dağlar yok edilmiş hem denizin doğal yapısı bozulmuş. Ayrıca daha ucuz DEĞİL daha pahalıya mal oldu. Bu yöntemin seçilmesi bir tek o işi yapan müteahhitlerin işine yaramış daha çok kazanmış onların dışında hey şey herkes kaybetmiştir.
Konunun uzmanları yapım maliyeti hakkında ayrıntılı bir çalışma yapsalar da gerçeği görsek ne iyi olurdu. En azından kafamızda oluşan kuşkular giderilmiş olur. Hatalı düşünüyor isek özeleştirimizi yapardık.
Yine bir hizmet için ilimiz bir deniz dolgu işi için doğa katliamı ile karşı karşıya. Bugünkü durum öncekilerden farklı yapılacak iş için dolgu zorunlu. Ancak sorun dolgu malzemesinin sağlanacağı alan ile ilgili problem çözülebilmiş değil. Anılan yerde yaşamlarını sürdüren halk oradan malzeme alınmasına karşı. Yaklaşık bir aydan beri tepkilerini ortaya koyuyorlar. İşi yapan şirket kendi için maliyeti daha az olan yer için o yerden malzeme alımı konusunda ısrar ediyor. O şirket açısından durum anlaşılır ama ülke o şirketten mi ibaret. Karar alırken şirketin çıkarı mı ülke çıkarı mı düşünülmeli?
Taş ocağı yeri tartışmaların odağında iki farklı görüş ortaya çıkmaktadır. Karşı olanlar yaşam alanlarına müdahaleden rahatsız. Savunanlar ise ocağın liman inşaatında kullanılacak ve bu liman bitirildiğinde 800 kişiye doğrudan, 8000 kişiye de dolaylı olarak iş olanağı yaratacağını ve bu yatırımın ilimiz için hayatı önem taşıdığını söylüyorlar.
İşsizliğin yakıcı sorun olduğu yerde bir yatırımın birçok şeyi gözden kaçırıyor olabilir. Herkes kendi açısından değerlendiriyor. Taş ocağına karşı olan köylü bu alanda yılda yaklaşık 8 ton bal üretildiğini alanın yok edilmesi ile bal üretiminden kazandıkları gelirden mahrum bırakılacaklarını sularının kirletileceğini, ocak faaliyeti boyunca oluşan gürültü ve hava kirliliği rahatsız edilmek istemediklerini söylüyorlar. Limanın yapılmasına değil suyunu temiz havasını ve bal üretiminde kullandıkları alanın tahrip edilmesine karşı olduklarını 20 – 30 km daha ilerde doğayı tahrip etmeden istenilen kalitede kayanın olduğunu ısrarla söylüyorlar.
Bir iş alanı açılırken başka bir iş alanının yok edilmesini ben anlamıyorum. 800 kişinin çalışacağı bir liman yapacaksınız. Ama bunu yaparken yılda yaklaşık 7 ton bal üretilebilecek bir alanı yok edeceksiniz. Buradaki bal üretim rakamı bana ait değil mecliste konu ile ilgili konuşan milletvekili Osman Aşkın BAK’ın de ortaya koyduğu bir rakam. Bir gelir kapısı yaratayım derken başka bir gelir kapısını yok edeceksiniz. Rize balının değerini söylememe gerek var mı?
Taş ocağını savunanlar faaliyet bittikten sonra o alanın tekrar yeşillendirileceğini çizdikleri maketlerle gösteriyorlar. İşin bu tarafı da ayrı bir trajedi. Yapılan her işin bir maliyeti var. Ocak açma yeri olarak 50 km daha uzak yerden alınacak olsa eklenen mesafe kadar daha bir maliyete katlanılmak gerekecek. Doğal olarak işin maliyeti yükselecek. Yüklenici firma kendi için daha ucuz bir alanı seçmek istiyor.
Ocak faaliyeti bittikten sonra o alan yeniden yeşil alan haline getirilecek(miş). Bin yıllarda oluşan bir doğal alan tahrip edildikten sonra yeniden yeşillendirilerek eski haline getirilecekmiş. Sizi bilmem ama ben inanmadım. Ocak açma faaliyeti sırasında daha da dikleşen alanda toprak tutacak yeni yerler açmak gerekecek. Yani setler oluşturmak gerekecek. Ayrıca kaya üzerinde bitki hayat bulamayacağı için o alanı toprak ile beslemek için başka bir yerden toprak sağlanması için başka bir alanın daha yok edilmesi gerekecek. Bu iş de ayrı bir maliyet demek. Yani yeşillendirme bedavaya olmayacak. O zaman daha pahalı olacak bir iş yerine doğaya daha az zarar verilecek bir alanda bu ocağı açmak daha ucuz ve daha mantıklı olmaz mı? Önce taşocağı açarak bir yeri yok ettikten sonra tekrar o alanı yeşillendirmek için harcayacağınız parayı biraz daha uzaktan alacağınız yere harcasak, bu arada hem doğal hayat korunmuş hem işten rahatsız olan köylülerin de gönlü yapılmış olmaz mı? Bu inat niye?
Rize muhteşem doğası ile turizm sayesinde limanın kazandırdığından çok daha fazlaya kişiye iş çok daha fazla para kazandırabilir. Doğal güzellikleri yok ettiğimiz yere turist niye gelsin. İyi bir planlama ile bu bölgede yaşayan herkesi turizm işletmecisi haline getirebiliriz. Limanın yaratacağı iş imkanından çok daha fazla turizm faaliyetleri ile yaratabiliriz.
Sorunları konuşmak doğruyu bulabilmek için tartışmak yerine kavga çıkarmayı tercih eder hale geldik. Taşocağına karşı olan herkesi terörist vatan haini olarak gösterilmek isteniyor. Bu bakış açısının ülkeye ne faydası var?
Deniz taşımacılığı en uygun, en ucuz taşımacılık seçeneğidir. Ülkemiz deniz taşımacılığında öncü ülke olmasını isterim. Bunun için uygun limanlar, olmazsa olmazdır.
Gel gör ki liman inşa ederken bile bir ortak fikir oluşturamıyoruz.
Yazık olmuyor mu bize, doğamıza?
Faruk kanal istanbulun tek gerçekçi seçeneği var o da yapılmamasıdır. Müteahhitleri beslemekten bitap düştü bu millet
Kanal istanbula başlanacakmış şimdiye kadar yapılmasına karşı çıkanlardan yapılacaksa şu şekilde yapılması ne bileyim derinliği 25 değilde 40 MT olsun üzerlerinde köprü değilde alttan tüp geçit olsun vb gibi Teknik açıdan yapıcı eleştiri yapanıda görmedim çarşı herşeye karşı ama stad ışıkları söndüğünde homurdanmayacaksın Mersin'de nüklere karşı yarın elektrikli araçlar piyasaya çıktığında şarjı kıçımızamı sokalım doğanın tahrip edilmesini insanların huzurunu bozmayı kimse istemez bu mantıkla gidersek dünya bize kalacak belki ama herkes Mars'a yerleşecek başkan
Faruk kanal istanbulun seçeneği yok. Tek seçeneği var o da yapılmaması