1995-99 yılları arasındaki dönemi önceki yazımda anlattım. Bu yazımda 1999 – 2002 yılları arasında yaşananları anlatmaya çalışacağım.
99 seçimlerine ülkemiz bankacılık krizi ile girmişti. CHP genel başkanı Deniz Baykal, Mesut Yılmaz başbakanlığında kurulan koalisyona dışarıdan destek veriyordu. Bankacılık krizi üzerine ‘’bankacılık yasasını çıkartalım. Bu gün bu yasayı çıkartırsak 1 milyar dolar bedel ile kurtulabiliriz. Aksi halde ödeyeceğimiz bedel çok ağır olur’’ diyerek iktidar ortaklarına ya bankacılık yasası ya seçim resti çekmiş, olumlu yanıt alamayınca koalisyondan desteğini çekmiş ve Ocak 1999 da Ecevit başkanlığında azınlık hükümeti kurularak 1999 Nisanında seçim kararı alınmıştır
Bu karar ile birlikte özellikle büyük medya patronları Baykal hakkında sistemli bir karalama kampanyası başlatmışlardı. Büyük medya patronları aynı zamanda banka sahipleri olmaları, Baykal’ın zorunlu tuttuğu bankacılık yasasının çıkması onların kolay para kazanma çıkarlarının da aleyhinde olması bu kampanyanın asıl nedenlerinden biriydi.
Ecevit başkanlığında kurulan azınlık seçim hükümeti zamanında Öcalan’ın paketlenerek ülkemize teslim edilmesi Ecevit’in halkın gözünde daha öne çıkmasına neden olmuş. Baykal da oyunbozan şeklinde gösterilmiş ve Nisan 99 seçimlerinde Deniz Baykal’ın önderliğindeki CHP seçim barajını aşamadığı için parlamento dışına kalırken DSP birinci parti konumuna gelmiş ve DSP, MHP, ANAP koalisyonu ile 2000’li yıllara doğru yol alındı.
Ülkemizde, 4 Nisan 1994 tarihinde ortaya çıkan ve etkisi artarak devam eden sürekli kriz durumu devam ederken 1999 17 ağustosunda yaşanan büyük bir deprem ile sarsıldı.
Ekonomik kriz ve ardında yaşanan deprem ülkede siyasi krizi de tetikledi.
2001 Şubatında yaşanan büyük buhran sonrasında bir iş adamımızın deyimiyle ülke ekonomisi 3 ün 1 ini kaybetti
İktidar ortaklarına güven dibe vurdu halk yeni bir arayışa girmişti. 2002 ye gelirken kamuoyu araştırmalarında ÖDP % 5 gibi oranları da buluyordu.
DSP’nin bölünmesi sonrası MHP’nin erken seçim zorlaması ile yeniden erken seçime seçim kararı alındı.
Rize’de yapılan bir toplantı sonrasında siyasi tercihlerde yaşanan değişime dayanarak bu seçimde ÖDP % 3 altında bir oy alırsa bu durum partimizin halk nazarında yeterli bir yer tutamadığı düşüncesi ile partiden ayrılacağımı, o toplantıdan Pazar a dönmek üzere araçta bulunan arkadaşlarıma bildirdim.
Seçim tarihi yaklaştıkça değil 3, % 1 bile alamayacağımızı gördüm. Ayrılık kararım artık kesin hale geldi ancak hemen seçim öncesinde istifa etmeyi de doğru bulmadım.
Oy verme günü yaklaştıkça oy tercihi konusunda çelişkiye düşmeye başladım. Doğal olarak görev aldığım partiye oy vermem en mantıklı bir davranış olur. Ama Rize çok farklı bir il.
ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz ve yeni kurulan ve iktidara yürüdüğü görülen AKP Genel Başkanı Rize kökenli.
3 milletvekili çıkartılıyor. Mesut Yılmaz uzun yıllar Rize’de önde tutulan bir lider.
Bu seçimde yaşanan siyasi depremler sonucunda ANAP seçim barajını aşamayacağını hepimiz görüyoruz. Ancak Yılmaz faktörü nedeniyle en çok oyu (85-90 bin civarında) ANAP alır ama ülke genelinde barajı aşamayacağı için milletvekili çıkaramaz. 40-45 bin de AKP alır diye düşündüm.
Böyle bir tablo oluşursa CHP 15 bin oy ile bir milletvekilliğini alabilir değerlendirmesi yapmam sonucu tercihimi Cumhuriyet Halk partisi yönünde kullandım.
Bu tercihimin netleşmesi oy kullandığım saate kadar kesin değildi. Çünkü bir siyasi partide hala görevim devam ediyor ve bağlı bulunulan parti dışında bir partiye oy vermek doğru bir davranış değil, kolay da değil.
Ancak AKP gibi bir partinin ülkemize vereceği zarar konusunda hiç tereddüdüm yoktu. O nedenle kişisel hesap yapmak yerine Ulusumuzun geleceğine öncelik verdim.
2002 seçiminde oy tercihimin CHP olmasının asıl sebebi budur. Oy verme gününden sonra ÖDP den istifa ederken ne şekilde oy tercihinde bulunduğumu da açıklayacaktım. Tercihlerim konusunda hiç kimseye hesap verme ihtiyacı duymam.
Gelecek yazım dizi halinde yazmak zorunda kaldığım durumun genel değerlendirmem üzerinde olacak.