"Umut etmek, Düşlemek ve Direnmek... boyun eğmeyenlerin dün de bugün de en güçlüsilahıdır..."
Bu bağlamda Umut düşmanlarına göğsünü siper edip, başının gölgesini öne düşürmeyen o güzel insanların değerli hatıraları önünde eğilmeyi bir büyük borç biliyorum.
Kimileri vardır... yüzleri; bazen politikacı, bazen gazeteci, bazen bilim insanı bazen de devlet adamı maskeli!..
Maşallah topaç gibidir haspalarım, ihtirasın ipi ne yana sarılmışsa koşulsuz o tarafa yönelir. Bir sağa, bir sola, bazen ileri çokça da geri... hele birde saraylara has ibrişimden mamül İpe sarılmış ise!..ipin sağladığı zamanca döner, döndükçe de garip sesler çıkartır dururlar!
Kıbleleri asla belli değildir...
Meslek etiğini çoktan işportaya çıkartan.. Haber kaynağından suç ortaklığını eşeleyip çıkartan bu çevreler! Sureti haktan görünerek “Halkın haber alma hakkı” dahil işlerine gelmeyen her demokratik talebe kulak tıkayıp, yarattıkları karmaşa ortamıyla algı mühendislerine gönüllü yamaklık yapmanın günümüzdeki mucididirler.
Bu yarayışlı dönekleri yönlendiren irade! Anlaşılan o ki gözünü öylesine karartmış ki. Tarihte karşıtlarına Kırk satır ya da Kırk katır öneren ataları bile onların yanında acemi kalıyor. Düşünün bir; Kıdemli bir gazeteci Haberin unsurlarının ne olduğunu ve hangi süzgeçlerden geçerek yayımlanması gerektiğini bilen olmalıdır.
Ama bu duayen gazeteci ! “Saraydaki CHP’li” haberiyle büyük bir yanlış yaptı. Adı geçen ÖZNEYİ yakından tanıdığı halde kendisiyle konuşmaya gerek görmeyip KAYNAĞININ verdiği bilgiyi irdeleme gereğini duymadı. Gazetecilik refleksi ve sansasyon yaratma şehveti ağır bastı ve sonunda oyuna(mı) geldi işte orası meçhul?.. Ama gazetecilik yaşamının en büyük yanlışını yaptığı kesin. Tabii ki bu arada olayı araştırmadan topa girip haberi doğrulayanları da unutmamak gerekiyor!
Aslında "Zamane" nin "Zaman" a galebe çaldığı, aymazlığın ve faydacılığın öne çıkarıldığı bir garip süreçtir yaşadığımız. Kuşkusuz böylesi zamanlarda, birçok ölçüt gibi ahlaki değerler de mutasyona uğrar... Ancak Cumhuriyetçi kisvesi altında; Mezar kazıcılığın "Gazetecilik" diye yutturulduğu bu zaman diliminin, bunca çürümeye, kirlenmeye karşın toplumun, ahlaki özünü ortadan kaldırmaya muktedir olabileceğine asla inanmıyor, Birlik ve Dayanışma duygularıyla sarmal Umudun bu alacakaranlık kuşağını yırtacağına olan inancımı koruyorum.
Her şeyin gösteriye dönüştüğü toplumsal yaşamda ne yazık ki yapılması gerekenlere gözümüzü yumduğumuz ya da "Uyur gibi" yaptığımız için, şimdilerde gezegenimiz daha bir acımasız, dayanılmaz ve hoyrat...
Emperyalizmin ahtapot kolları, mazlum uluslar üzerinde kurduğu sömürü düzeneğini ha bire sıkarak; Kan, gözyaşı, açlık ve sefalette geçmişin diktatörlerine rahmet okutacak kerteye vardırırken, Uygarlık beşiği Anadolu’mdan yükselen "Yurtta Barış, Dünyada Barış" muştusu halen tüm umutları diri tutuyor.
Yersiz bir benzetme mi, yoksa yalın bir gerçeği dile getiren önerme mi bilemiyorum ama... Bildiğim, sanki Ulusça yeniden "Ateşle İmtihan" ediliyoruz gibi bir his var benim içimde.
Bilin ki, bilelim... duyun ki, duyuralım Dostlarım;
Cehenneme giden yollar her daim iyi niyet taşlarıyla döşeli olagelmiştir ...Oysa bize düşen ödev; Dünyanın en meşakkatli işi de olsa öncelikle "İnsanın Kendi İçindeki Şeytanı Taşlaması" eylemini gerçekleştirebilmektir....