Zihin çocuksu fakat kurnazdır. Herhangi bir Adolf Hitler’e… bir şoveniste, ya da gözünü yeterince karartmış bir başka deliye kurban düşebilir. Deli insanlar cesur ve atak olur, asla tereddüt etmezler.
Adolf Hitler’in de cazibesi buydu!
Ziyadesiyle deli ve son derece pervasızdı. Milyonlarca insanı kan ve ateşe atmakta bir anolsun tereddüt etmedi, son derece netti ve kendi yaşamlarında net olmayan insanlara böyle bir adam çok cezp edici geldi.
Hedefine aldıkları konusunda net bir adamdı ve büyük ihtimalle hakikate erişti!.. Etkileşim alanında kalan diğer hasta ruhlu insanlar da onunla birlikte aynı kaderi paylaşma noktasında! Eksik kalmadılar. Yapıp-ettikleri noktasında net olmadıkları için, peşine takıldıkları bir delinin kimliksiz ardılları olarak tarihin karanlık dehlizlerinde ki yerlerini aldılar.
Deliler nettir, yalnızca çok ama çok uyanık insanlar tereddüt eder. Onların ikircikli halleri bilinçlerini ve yaşam karmaşalarını gösterir.
Zihin kurnazdır. Her şeyi, kendince bir mantığa uydurur!.. Hitler faşizminin olanca acımasızlığıyla kol gezdiği Berlin’de geçen aşağıdaki öykü tam da bu mantığa denk düşmektedir.
Yahudilere gerekçelenip başlatılan insan kırımından sakınıp;
“ Kuytu bir tavan arasında karısı Hilda ile birlikte Nazilerden saklanan Berger,
Hem biraz temiz hava almak, hem de etrafı kolaçan edip dostlarından haber almak için dışarı çıkmaya karar vermiş. Ama şanssızlık bu ya, onca temkinli davranışına karşın bir köşe başında apansız Adolf Hitler ile burun buruna gelir.
Şansölye Hitler, Berger’i görür görmez anında silahına davranıp sokakta bulunan at gübresi yığınını işaret ederek;
-“Hadi bakalım pis Yahudi ye onları, yoksa seni öldürürüm…” Diye haykırmış.
Berger, bir gübre yığınına birde faşisttin üzerine doğrulttuğu silahın namlusuna bakmış ve umarsız, titreye titreye söyleneni yapmış.
-Hitler mest olmuş ve bu duruma o kadar gülmüş ki, gülerken elinden silahını düşürüvermiş.
Berger can kaygısıyla yerinden ok gibi fırlayıp, yerdeki silahı kapmış ve, “Hadi bakalım, şimdide sen gübrenin tadına bak, yoksa seni vururum” demiş.
Diktatör çaresiz ellerinin, ayaklarının üzerine çömelip yemeğe başlamış.
O yemekle meşgulken, Berger hemencecik oradan kaçmış, bir sokak arasına doğru koşup tel örgüye tırmanmış ve tavan arasının merdivenlerini koşar adım çıkmış.
Kapıyı hızlıca üzerine çarpıp, güvenli bir şekilde sürgüsünü çekip kilitlemiş.
-“Hilda! Hilda!” diye seslenmiş karısına. “Bil bakalım bugün öğle yemeğini ben kimle yedim?”
Zihin bir yolunu bulur!.. akla mantığa uydurur. At gübresi yeseniz bile bunu mükellef bir yemeğe çevirip,
“Hilda! Hilda! Bil bakalım öğle yemeğini kimle yedim,” diyebilir.
Onun içindir ki zihninizi tuzaklarından sakının, zira ne kadar dikkatli olursanız o kadar anın içinde yaşayabilir, tam anlamıyla kendinizi yaptığınız işe verirsiniz.
Zihinden kurtulmak en zor uğraştır. Ama bu bir çaba değil, farkındalık, son derece tetikte olma halidir…(*)
Mutluluk şimdiye ait bir şeydir. Şu an zihninize;
-“Geleceğe ilişkin hiçbir kaygım yok, çünkü şu anda mutlu olabiliyorsam sonsuza değin de mutlu olabilirim…
-Çünkü gelecek hiçbir zaman gelecek olarak gelmez, daima şimdi olarak gelir.
-Ve şimdi mutluluğun sırrını biliyorum, o halde niye geleceği dert edineyim ki? Yarın yarın olmayacak, bugün olacak.
-Ve ben o kapıyı açacak anahtara sahibim. En azından şu an mutluyum ve şu an nasıl mutlu olacağımı biliyorum.
-Gelecek her an ‘şu an’ gibi gelecek,” demelisiniz.
Hiç dikkatinizi çekti mi? Bir (an) ile diğeri arasında hiçbir fark yoktur. Zaman tamamen ayrımın ötesinde bir şeydir.
Aslolan sadece (şu an) dır… ve onu “insan onuruna yaraşır” argümanlarla taçlandırmak ellerinizdedir.
(*) Dingin Ruh Gürültücü zihin.