İnsanlık tarihinin her aşamasında “zincirin en tehlikeli halkasının” itaat olduğuna kayıt düşer tüm belgeler…
Evet, hem de “kör itaat!”…
İnsan zekası ve emeğiyle; uygar olabilmek, evrenin sırlarını çözmeye çalışmak, bilim-teknik ve özgür düşünce üretmek yerine “kör itaat” ile kuşatılmasına kayıtsız kalmış ise eğer… bu karanlık, bu cehalet, bu gönüllü kabulleniş değil de başka ne olabilir ki?
“Başkalarına karşı kaba güç kullanan, bir gün çevirir aynı silahı kendisi ile olanlara da” der ve ilave eder Antigone… “Boyun eğilen yerde değildir vatan”
Başka türlüsü olası mı?
Korku imparatorluğunun bütün zebanileri başımıza üşüşüp, her türden çirkefe başvurup bizi canımızdan bezdirseler de, tehdit, şantaj ve rüşvetle sindirmeye çalışsalar da… Cumhuriyet’in yurttaşlarının başlarının gölgesini öne düşürmeyecekleri bir önemli yol ağzındadır bugün vatan!..
Türkiye’deki gerginliğin nedenleri ve bu belirsizlikten kimlerin nemalanıp, kimlerin durumdan vazife çıkardığı herkesin malumu olduğu halde, bu suskunluk, bu yılgınlık neyin nesidir?
Bilim namusunu unutmuş, sürece uyumlu sözde bilim adamları!.. kimliğini emanete bırakmış dönek siyaset simsarları!.. makam ve ikbal uğruna Türkiye’nin geleceğinin ipotek altına alınmasına çanak tutup, TV ekranlarına postu sererek hukukun evrensel ilkelerini, gözlerini kırpmadan yok sayabiliyorlar…
Böylece gazetelerde sütunlar, televizyonlarda saniyeler doldurulmuş oluyor. İyi güzel de bu senaryoya hangi aklı başında yurttaş inanıyor? Olağanüstü Hal koşullarının gölgesindeki yönetişim süreci, yetmemiş gibi birde, gerginlik yaratıp, yedi düvele meydan okuyanlar, ülke yönetimine yalnızca şeklen katılmak durumunda bırakılmış muhalefet ve bir avuç aydını sorumlu tutma yarışında gözlerini karartmakta bir beis görmüyorlar.
Oysa bilmiyorlar ki; …farkında olmadan kestikleri, bindikleri daldır!
Koroya, son evrede kendilerine “sivil toplum örgütü” tanımlamasını uygun gören ve devlet katında teveccühle karşılanan … kimi mahdum STK ve Vakıfları , büyük bir özveriyle katıldılar!
Türkiye, gerçek Demokratik Kitle Örgütü fukarası olduğundan (olanların da kolu kanadı kırılıp, susturulduğundan) bu açığı kimi kamu kuruluşu niteliğindeki Vakıf ve örgütler! ve Kimi cemaatcı çıkar gruplarının oluşturduğu yapılar doldurmaya çalışıyor.
İşin tuhafı, siyasal ve toplumsal konulardaki belirsiz tanımlar sayesinde bir araya gelen bu sözüm ona STK’ların / cemaatlerin onur ve izzet peşinde olmayan, Kamu Kaynaklarını sömürmeye odaklı tacir/şirket mantığıyla iş tutmaları bir yana!..
Konu Türkiye Cumhuriyetinin bekası adına; gerektiğinde bedel ödenecek, somut adımların atılması gereken süreçlere denk geldiğinde, Bu doktor raporlu zevat! bir güzel kıvırtıp! Gizli ajandaları ve özel çıkarlarından öte adım atmayı zül sayıyorlar.
Sözün kısası garip bir ülkede yaşadığımızın dayanılmaz hafifliğini her gün yeniden izliyoruz ama yine de hafifleyemiyoruz.
Çok merak ediyorum; akıl ne zaman kazanacak, vicdan ne zaman huzura kavuşacak?
Dayatılan ürkünç gerginliğin, kan ve barut ortamının, ne dayatanlara ne de Türkiye’ye hiçbir hayır getirmeyeceği tartışmasız bir gerçek.
Ama ödenmesi gereken bedeli, gerginliği eylem ve söylemleriyle yaratanlar değil, tahtası kurumamış tabutlarla baba ocağına gelen kınalı kuzular, gözü yaşlı analar, babalar, gelinler, yetim kalmış masum bebelerin ödüyor olması yürekleri kanatıyor.
Olacak gibi değil … ama oluyor.
Olsun!..
Yine de…Boyun eğilen yerde değildir VATAN...
Bu toprakta çok.medeniyetler geldi geçti Kötüler çoğunluk olsa da Iyilerde hep oldu. Ben eminim geçde olsa akıl kazanacak, vicdan kazanacak..ülkemiz huzura kavuşacak. Elinize sağlık..
Korkunun, boyun eğmenin ve kör itaatin olduğu yerde akıl, mantık ,bilim ,eleştiri ve özgür düşünce yerine şakşak ,şamata ve yalakalık prim yapıyor ve yönetenlerde bunu istiyor
Komutanım, farklılığına saygılar.Sarı basın kartına değil.Denizin maviliği rengi ceketine sinmiş.Ceketine saygılar komutanım.