Her şeyin ışık hızıyla değişip dönüştüğü dünyanın, ancak kuyruğuna takılarak “ben değiştim” mesajı verip, her defasında hayal kırıklığına uğrayan!.. düşünce organına oksijen girmeden yaşamayı yeğleyenlerin sanal dünyasında, saltanat tıkırında gidiyor! gibi gözükse de;
“Açlık ve Yoksulluk” sarmalında git-gel durumuna düşen ulusun feryadı figanı gök kubbeyi inletirken! Ayağımızın altındaki toprak kayıyor, Duyuyor musunuz?
Sözüm ona toplum mühendisleri ve medyaları eliyle, ülkenin sicil kütüklerinin çok da önem arz etmediği… kırmızı çizgilerinin tümden silinmesi gerektiği! Dahil…her türlü herzenin yenildiğinin (Toplumsal hafıza her ne kadar unutkanlıkla sakat olsa da) toplum pekala ayırdındadır.
Ancak bu farkındalığı umursamayıp; geçmişi karalamayı marifet sayan, emir kipinde, çığlık çığlığa alanlarda nutuk atıp parmak sallayan buyurganların! Tarih önünde ulusa verecekleri hesabın da olacağı unutulmamalıdır.
Sorumluluk yükü ağır olan devlet çarkını; sorumsuzluk yanı ağır basan, devlet umurundan bihaber yeminli kadrolara salt saadet zincirine dahil olma adına; itiraz ediyormuş gibi gözüküp, Demokrasi oyunu oynamanın hafifliğini yaşayan yumuşakçalara! Mahsuni Şerif’in Yuh’uyla , binlerce kez Yuh yuhhh…
İnsan olanın, kendini insan diye tanımlayanın! Tarihe baktığında türünün uğradığı baskı, gördüğü şiddet kadar, kendinin sebep olduğu olumsuzluklar karşısında da dehşete kapılacağını ve en azından bu nedenle artık, baskı ve zulmü öteleyecek bir olgunluğa ulaşabileceğini beklemek, yaşadığımız süreçte ne yazık ki boş bir hayalmiş.
Daha birkaç ay öncesi; Türkiye peş peşe gelen “siyanürlü” aile intiharlarıyla sarsılmıştı. Önce İstanbul Fatih’de, kapılarına siyanüre karşı uyarı notu yazıp intihar eden dört kardeş. Bir hafta sonra Antalya’da Anne, Baba ve iki çocuk … Ardından yine İstanbul Bakırköy’den Anne, Baba ve çocuklarının cesetleri.Hepsi siyanürle ve basına yansıdığı kadarıyla günde 9 intihar vakasının görüldüğü bir hazin ülke fotoğrafı!
Son iki vakada baba, çocuklarını kurban olarak görüyor ve peşinden sürüklüyor. Çünkü aile, kendisinden sonra çocukların güvencesiz ve büyük bir risk ile karşı karşıya kalacağını düşünüyor. Bir nevi “koruma-kurtarma refleksi” Devlete güvenmiyor, mahallesine güvenmiyor, akrabalarına güvenmiyor…öylesine güvencesiz bir ortam ki, yalnızca, yaşamdan vazgeçmeyi körüklemiyor, tekliğe mahkum edilmiş birey tek başına kurtuluşu esas aldığı için kimi durumlarda da benliğinden feragat edip , kişiliğini öldürüyor!
İnsan olmakla temellenen; İnsan onuruna yaraşır AYRIMSIZ bir arada yaşama talebinin çağlar boyunca egemenleri tedirgin ettiği doğru da… Kamu düzenini tehdit ettiği iddiası; son bin yılın en büyük yalanı bu yalanın en azından günümüz koşullarında “Kamu Hakkının” son kaba hilelerinden biri olup olmadığının artık hukuk içinde sorgulanması gerekmez mi?
Ortak akıl diyerek ortalığı velveleye verenlerin ve Akil adam diye ortalarda dolananların bu konuda ve deprem için toplanan milyarlarca liranın buhar olması karşısında söyleyecekleri hamaset yüklü sözleri sizce tükenmiş midir? Yoksa söz konusu olan milletçe akıl tutulması mıdır? Komplo ve cinnetin normal sayılıp, soluk almak kadar doğal bir olay gibi algılandığı, hır yıkımın yeni bir travmayı ve yeni bir kırılmayı yükselttiği toplumlarda süresi belirsiz umarsız bir sessizlik hüküm sürer!
Bir insanı… tanımadığı, belki de hiç görmediği ama tanıdığı ve gördüğü insanlara çok benzeyen bir insandan bunca NEFRET ettirebilmek için kim bilir neler vaat ettiler? Kim bilir hangi kumpasları kurdular?... ve biz tüm bunlar yapılırken nerelerdeydik? Diye sorgulamak, Tehlikenin HALEN farkında değil misiniz? Uyarılarına kulak vermek kimselerin işine gelmiyor.
Kıyam’a kalkmış bir cehalet, insanların yaşam biçimine hayasızca saldırıp yok ediyorsa kanadı kırık yaralı bir serçe için gözyaşı dökmenin anlamı kalır mı hiç?
İnsanlıktan çıkmış, kendi nesline karşı vahşice Nefret Suçu işleyen yaratıklar arkaları sıvalanıp, kahramanlar gibi karşılanırken… ana rahminde oluşan bir cenin için, pembe yada mavi giysiler hazırlamak geleceğe dair neyin mesajını verebilir ki?
Umarım bu karşıtlık paranoyasında, biraz felsefi, biraz da duygusal yorumlar yapmak, içini döküp paylaşmak, demode bir romantizmin hezeyanı gibi algılanmaz bazı belleklerde?
Depremde hayatını kaybeden yurttaşlarıma rahmet, yaralılara sağlık diliyorum. Başın sağ olsun TÜRKİYEM…
Güzel bir değerlendirme ve uyarı.