“ İYİ olmak kolaydır, ZOR olan ADİL olmaktır. En mükemmel ADALET ise VİCDANDIR…”
Bu bilgece sesleniş tüm evrende ayrımsız karşılık bulur… bulmalı da.
İyi olmak, iyilik yapmak ya da toplum katında iyi görünümlü izlenimi verip! kabul görmek kolaydır elbet. Hiçbir risk almayı da gerektirmez!
Çoğu kez; gülen bir yüz, itinayla seçilmiş birkaç güzel söz, içten bir dokunuş… ya da biraz gözyaşı, biraz da popülizim soslu bir dizi söylem ve eylem bunu yeterli kılacaktır!
Oysa ADİL olmayan bir paylaşımın gerçekte iyilik olduğu söylenebilir mi?
Adalet en başta “doğru” olmayı gerektirir. Gerektiğinde risk almayı hatta adil olmak adına, kendini hedefe taşımaktan geri durmamaktır… Adil olmak; her zaman ve her koşulda, gereğini yapmak, en yakınlarının aleyhine, karşıtlarının lehine karar verebilmek yetisidir kimi zaman.
Yoksa; Yasa yapıcılarının adalet duygusundan - Yasalarının da adalet dağıtmaktan kaçındığı bir iklimde adaletten bahsedilebilir mi hiç?
Kuşkusuz adalet öncelikle hukukun içinde kalmakla meşruiyet alanı bulur. Bir hakkın yerine getirilmesi adaletin tekerrürüdür. Devlet çatısı altında yaşayan yurttaşların, yasalarla sahip olduğu tüm haklarının “ayrımsız” kullanabilmesi ancak demokratik bir iklimde ve adaletle gerçekleşebilecektir.
Cinli düşünür Konfüçyüs; “Devletin hazinesi Adalettir” derken, İngiliz emperyalizmine karşı pasif direnişin önderi Gandhi;”Adaletsiz rejimi, adaletle yıkınız” diye seslenir…
Halen duruşma salonlarında, yargıçların hemen arkasında yazılı olan ve karşıtlarının dahi söküp atmaya cesaret edemediği “Adalet Devletin Temelidir” sözü tarihin imbiğinden süzülüp gelen bir öğretinin en yalın ifadesi değil midir? Acımasız orduların komutanı Timurlenk bile, “Memleketler kılıçla alınır, lakin Adaletle muhafaza edilir” diyerek, tüm kıyıcılığına karşın özeleştirisini yapabilmişken!
Peki, şimdi, 21.nci Yüzyılın ilk çeyreğinde yaşadığımız çelişki neyle ve nasıl izah edilebilecektir? Tüm uygar dünyada insanlar Üçüncü kuşak Hakları aşıp, Dayanışma Hakları aşamasına yükselmişken, Türkiye’de Adalet ve Yaşam Hakkı gibi en temel taleplerin dahi karşılıksız kalıp, asırlık kurumların çıkar uğruna “Peçeleme” operasyonlarına kalkışmaları! Ve bu vahim durumun sorgulanmayışı devletimizin Hukuk Devleti niteliğini gölgelemez mi sizce?
Nitekim Uluslararası P.E.N Yazarlar Derneği Türkiye Şubesinin; “ACİL” koduyla paylaştığı aşağıdaki açıklama halen yanıt beklemektedir.
Adaletin olmadığı bir dünyanın sonu çoktan gelmiş demektir.
Adaletin olmadığı bir toplumu birbirine bağlayan hiçbir şey kalmamış demektir.
Adaletin olmadığı bir yerde ne yazlar güzeldir, ne meyveler lezzetlidir.
Adaletin olmadığı bir yerde türküler yalan, şarkılar ikiyüzlü, şiirler sahte sayılır.
Adaletin olmadığı bir ülke ne tarihiyle övünebilir, ne geleceğini aydınlık görebilir.
Adaletin olmadığı bir gün bile bir yüzyıla bedeldir.
Adaletin olmadığı bir dünyaya tabiat da küser, ağaçlar kurur, sular çekilir, kuşlar susar.
Adaletin olmadığı bir yerde zulüm vardır, haksızlık vardır, kötülük vardır.
Adalet varsa bir uygarlık vardır, bir ülke vardır,
Şan, şeref, gurur vardır, tarih vardır.
İnsan vardır.
Adalet yoksa hiçbir şey yoktur. “ P.E N
Bu talepler ve duyarlılıklar ışığında… Umuyor ve diliyorum ki;
Cumhurbaşkanlığı forsunda 16 yıldız… ve ortasındaki Cumhuriyet güneşiyle sembolleşen 17 bileşenli “devlet aklı” ;
Tarihsel Birikimi ve kapsayıcılığıyla, tüm bu çağrıları yanıt bağlamında; çağa uygun demokratik bir çözüm getirip, halkıyla YENİDEN kucaklaşacak ferasete sahip olduğunu gösterebilsin.
Not: Çok geç olmadan Grup Yorum ’un sesine, daha çok ses olma zamanıdır diye düşünüyorum dostlarım.