İnsan soyu, çok uzun süre olan biteni anlamadan yaşadı bu yeryüzünde. Zaten ihtiyaç da duymuyordu buna...
Çünkü insan soyunun evrimi henüz anlamayı bir ihtiyaç görecek düzeye gelmemişti. Bin yıllar geçtikçe insan soyu, biyolojik olarakta, kültürel olarakta gelişti. Ve anlama ihtiyacı duydu.
Neydi kendisi?
Nereden gelip, nereye gidiyordu?
Çevresinde olan bitenler neyi ifade ediyordu?
Bütün bu sorulara cevap verirken çevresine baktı. Denizin inanılmaz büyüklüğü, şimşekler ve volkanların yeri göğü inleten sesi, insan korkuttu. Ve bu korktuğu şeylere alabildiğine bağlandı. İnançlar ve hurafeler oluşturdu, inançlar ve hurafelerle açıkladı uzun süre olan biteni...
Zaman geçtikçe inançlarda, kabullerde, hurafelerde, efsanelerde yeterli gelmedi.
Eski Yunan ile beraber insanlık, akıl çağına girdi.
Maddesel olanı yine maddesel determinantlarla açıklama düzeyine erişti. Felsefe çağıydı bu çağ..
Rönesans la beraber ise insanoğlu akıl+deney çağına girdi.. Olan biteni, deney, gözlem ve mantıkla açıklamaya başladı.
Batının bu günkü seviyesinin kaynağı bu aşamadır.
Bu tarihsel kategorizasyon formülasyonunu ( teolojik+metafizik+pozitivist) Fransız Filozof ve sosyolog Auguste Comte yapmıştır.
Zamanımız, bilim ve felsefe zamanıdır. Hurafalerle , dogmalarla, sabit fikirlerle değil , analitik bir akıl ve deneysel, kanıtlama temelli bir düşünceyle yaklaşmak gerekir sorunlara..
Mustafa Kemal Atatürk'ün bu konuda söylediği şu söz ne kadar manidardır:
'' Medeniyet öyle bir ateştir ki, ona kayıtsız kalanları yakar geçer.''
Biz hala nasıl ki hastalarımızı üfürükçülere götürüyoruz , aynen o kafayla bakıyoruz, doğamızda ve toplumsal yapımızda söz konusu olan sorunlara.. Oysa sadece Bilim, akıl ve tekniktir kurtarıcı olan. Bunu böylece bilmek ve yaşamak gerekir.
Çağdaş uygarlığı yakalamanın da aşmanın da tek yolu budur.
teşekkür ederim hocam.. saygılar..
Eline,kalemine sağlık Evrimsel süreci benimseyip okuyanlarda umarım bakış açısı değişir. Ders verici bir metin.