Şeytan metafizik bir kavram, veya bir metafor, bir isim veya sıfat olarak farklı bağlam ve anlamlarda kullanılan bir sözcük. İsim olarak Şeytan: Dinlerin konusudur ve çoğu dinler Şeytanı mutlak iyi olan Tanrının karşısında yer alan, ya da Tanrının istediği yoldan insanları alıkoyan gücün öznesi olarak görürler ve ele alırlar.
Sıfat olarak şeytan ise, sinsi veya kötülük peşine koşan, kötülüğün ve sinsiliğin peşinde olan kişinin özelliği olarak ifadesini bulur.
Biz burada ŞEYTAN ı kötülüğü temsil eden, Tanrının karşısında yer alan bir varlık olarak değil, kötülüğün anlatımında kullanılan bir tür metafor olarak kullanacağız. Yani bizim buradaki Şeytan ifademizin dinlerdeki şeytanla bir ilgisi yoktur.
Kötülüğün tarihine baktığımızda, kötülüğü hangi boyutta ele alırsak alalım, hangi yönünü değerlendirirsek değerlendirelim, her olumsuzluğun ve her kötülüğün bir ya da birden fazla kaynağı olduğunu görürüz. Kaynağı olmayan kötülük ve olumsuzluklardan bahsetmek olanaksızdır.
Tarih boyunca tüm kötülükler ana hatlarıyla, en büyük sebep ve kaynak olarak dört unsurla birlikte kendini gösterir: ÇIKAR, ,MAKAM, ŞEHVET, ŞÖHRET
Bunlar insanlığın baş belalarıdır. Tarih boyunca hemen hemen tüm savaşlar, tüm çatışmalar, insanın insana yaptığı tüm zulümler kötülüğün bu dört elçisi üzerinden yapılmıştır.
Tarihsel süreçte insan insanı hep bu dört unsur üzerinden katletmiştir.
Bu ister ülke çapında olsun, isterseniz çok daha mahalli çapta yaşansın, bütün olumsuzluklar bunlardan kaynaklanır.
1 karış arazi yüzünden katledilen canlar, namus cinayetleri, makam ve mevki yüzünden ülkesini dahi satan utanmaz arlanmazlar, ismini duyurmak için yemedik halt bırakmayan edep fukaraları hep yukarıda saydığımız ‘’ dört atlı ‘’ nın köleleri değil midirler?
Tarih boyu bunlar hep insanlığın başına bela olmuştur evet ama bir zaman geldi ki bu dört bela çok daha sistematik, çok daha şirret bir şekilde insancıl değerlere saldırmaya başlamıştır. Ne zamandan itibaren? Sanayi devrimi sonrası, yani kapitalizmin ortaya çıkışından itibaren. İşte kapitalizm dediğimiz şey insanlık tarihinde bu dört atlıya cirit atabilmesi ve at koşturması için açılan meydandan başka bir şey değildir. Kapitalizm, insan soyunun en kirli, en vahşi ve en olumsuz yönlerinin sistematik bir halde kendini göstermesiyle yapılanan anlayışın adıdır.
Kapitalizmle daha çok uğraşacağız. Konuyla ilgili daha çok yazıp çizeceğiz ama şu kadarını söyleyelim ki, insanlığın başına en büyük bela kapitalizmden gelmektedir. Çünkü yukarıda az buçuk belirttik ki KAPİTALİZM denen bela, insanlığın en kirli olan yönlerini sistematize ederek ortaya koymuş, üstelikte gerekli ve başka türlüsü mümkün olmadığına inandırarak ortaya koymuş bir rejimdir.
İnsan soyu kapitalizmden kurtulmalıdır. Kapitalizmden kurtulması için de yukarıda belirttiğimiz şeytanın dört atlısına karşı açık ve net savaş açmalıdır. Bu savaşı kazanması halinde insan soyunun geleceği parlaktır. Aksi takdirde açık ve net olarak görülüyor ki ÇİVİSİ ÇIKMIŞ DÜNYA da insan soyunun sonu gelmektedir. O kadar ki, belki de insan kalabilmiş son kuşak biz olacağız.
Bölücülük bazı kesimlerin ağzından düşmeyen bir siyasal yapılandırma aracı bir sözcüktür. Ancak bu kesim gerçek bölücülüğü göremez. Gerçek bölücü kapitalizmin ta kendisidir. Düşünün: ‘’Bu devirde babana dahi güvenmeyeceksin, cebindeki paraya güveneceksin ‘’ diyen bir anlayıştan daha tehlikeli, daha iğrenç, daha aşağılık ve gerçek anlamda daha bölücü bir anlayış söz konusu olabilir mi?
Bir ulusu bölen bölücü oluyorsa babanın evlada, evladın babaya güvenmemesini sağlayan, tek güvence olarak yazılı kağıt ve demir parçalarına güvenmeye yönelten, kör, sağır altınlara tanrı gibi tapmaya gönderen, şehvetin zebunu yapan, şöhret ve makam için gerekirse namusunu, iffetini dahi ayaklar altına almalısın, diyen dedirten, çıkar için her şeyi yapanı uyanık ve zeki olarak lanse eden ekonomik ve siyasal anlayıştan daha büyük düşman olabilir mi?
Kapitalizm en tehlikeli hastalıktır ve en büyük kavga kapitalizme karşı verilmesi gereken kavgadır. Daha güzel bir yarın ve daha güzel bir dünya için bu temel koşuldur.