20. YY ın sonlarından itibaren din özellikle gündeme geldi - getirildi. Geldi diyorum çünkü din kapitalizmin büyüttüğü yabancılaşma olgusuna karşı çözüm olarak, bir can simidi olarak görüldü yoksul insanlarca. Gösterildi diyorum çünkü sömüren kesim sömürünün acısını azaltmak taktiği gereğince din üzerine yoğun bir yönlendirme çalışmaları yaptı. Kapitalizmi besleyen din anlayışları geliştirildi ve besleyip büyütüldü. Ve tarihin sarkacı çok geldi sağa doğru.
Ve modern zamanlarda hurafeler görülmeye başlandı. Bu hurafeler neticesinde toplumlar çözümü emperyalizm ile mücadelede değil, dinsel ve metafizik bağlantılara teslim olmakta gördü.
Bir yandan metafizik bir takım yalanlar almış başını giderken diğer yandan da bilimsel kılıfa bürülü ve safsata türü mantıklarla bezeli ve besli yaklaşımlar toplumları koyun sürüsü yerine koyma çabasında.
Yani din bu zaman diliminde sömürü sürecinin başına tam anlamıyla bela.
Ama gerçekten öyle mi din? Ben şahsi olarak dinlerin ve özellikle İslam’ın asla kapitalizm ile ortaklaşamayacağını ve bunun alabildiğine zor olduğuna inananlardanım. Din ve özellikle de İslam dini, kapitalizmin sömürü çarkına en fazla takoz koyacak unsurlardan biridir diye düşünüyorum.
İslam Tarihsel süreçte en fazla manipüle edilmiş bir dindir bana göre, Bazıları Yahudiliği, ya da Hristiyanlığı bu bağlamda önceleyebilirler ama bana göre manipülasyondan en fazla etkilenmiş din İslam’dır. Neden? Bana göre ne Hristiyanlık, ne de Musevilik İslam kadar detaya sahip değildir. Âmâ şu bir gerçektir ki ne kadar detay varsa o kadar manipülasyona açık olma söz konusudur.
Ve İslam’daki detay diğer dinlerden çok daha fazla manipülasyon sonucunu vermiştir.
Evet diğer dinlerde alabildiğine yaralanmışlardır ama bana göre asıl yaralanan, ya da en fazla yaralanan İslam olmuştur. Yalnız İslam’ın yara alma biçimi çok farklıdır. Diğer dinler şekil yönünden tahrip olmuş ve bu tahribat açıkça gözükmektedir. Mesela Hristiyanlıktaki Trinite açıktır.Trinite nin açık bir sapma olduğunu belli düzeyde bilgi ve düşünsel derinliğe sahip olan herkes farkına varacaktır. Ama asıl İslam’a baktığımızda içi boşaltılmış bir dinsel yapıyla karşılaşırız. İslam öz Olarak Allaha imanı temel alır. Ama Allaha imanda, akıl, bilim ve ahlak üçlemesi son derece önemlidir. Yani İslam insanı Allaha ulaşmayı hedeflerken, akıl, bilim ve ahlak temelli hareket eder- etmelidir.
İslam özde akıl, bilim ve ahlaktır. Akıl, bilim ve ahlakla yaşamına yön vermek demektir.
Bu itibarla İslam bir bilim ve akıl dinidir. Bütün mesajı bu yöndedir. Ve Mustafa Kemal Atatürk te bu temelde gereken adımlar atmıştır. Ama İslam’ın Peygamber sonrası ilk yıllarından itibaren adım adım manipülasyon başlamıştır. Özellikle Muaviye ve sonrası, Emevi saltanatı ve dönem dönem başka zaman dilimlerinde İslam’ın özü boşaltılmış, temel mesajı görmezden gelinmiş yerine başka algı biçimleri başka düşünce ve mesajlar egemen kılınmaya başlanmıştır.
İslam saltanatın, güçlülerin, ezenlerin payandası haline getirilmiştir. İslam pratikte ,'' Allah güçlüdür güçlü olanı sever'' anlayış ve algısına hizmet eder mahiyete dönüştürülmüştür.
Bu tam da İslam’ın karşıtı olan yaklaşım ve görüştür.
İşte İslamın tam karşıtı olan yapılanmayı yıkan, - ki buna Allah ile kandırma da diyebiliriz- Mustafa Kemal Atatürk, ne yazıkki özellikle de islam dünyasındaki bazı kesimler tarafından hemde İslam adına karalanmaya başlamıştır. Oysa Mustafa Kemal hem İslamın özünü ortaya koyan bir düşün ve eylem adamı, hem de İslam Dünyasının emperyalizmin boyunduruğundan kurtulması için gereken adımları atan büyük bir liderdir.
Bu çerçevede İslama yönelmiş olanlar Atatürkü yendien anlamalı, onu daha derinliğine bilmeli, din tacirlerinin, Allah ile kandıranların, yobazlığın temel doneleri ile yaşama bakanların perspektifinden değil bilim, felsefe ve sanatın ışığında Atatürke bakmalı ve anlamalıdırlar.
Din olgusuna da Mısırdaki, Ortadoğudaki, pakistandaki, İrandaki , Avrupadaki anlayışlarla değil, Atatürkçü düşüncedeki bakış ile bakılmalıdır. Hem daha gerçekçi, hem manipüle olmamış, hemde bilimsel nitelikli bir bakıştır bu.
O halde hepimiz, hep birlikte Atatürkçü düşünceye , koşar adım yönelmeliyiz.