Askeri darbeler, insanlığın açık yüzkaralarıdır. Milletin namusunu koruması gereken bir gücün milletin namusuna el uzatmasıdır askeri darbeler. Hiç bir askeri darbe olumlu, iyi nitelikler taşımaz.
Bir ordu darbeci olmaya başladığı andan itibaren o ordu çeteleşmeye başlar. Çeteleşme beraberinde hukuksuzluğu getirir. Hukuksuzluk ise bir toplumun hızla sonunu getirir. Bu nedenle hangi gerekçe ile olursa olsun katiyetle askeri darbelere karşı çıkmamız gerekir.
Darbelere karşı farklı tavırlar almıştır Türkiye toplumu. Darbe sürecince güçlü olduğu için, güçlüden korkmaya dayalı olarak darbeler desteklenmiştir. Çünkü Osmanlı Bakiyesi olan bu toplum askerin gölgesinden korkar. Askere mutlak itaat gösterir. Ve bu mutlak itaat, darbelere de evet efendimci bir tutumu beraberinde getirmiştir çoğu zaman.
Darbelere halkın evet efendimci tutuma sahip olması için bunun sosyal ve psikolojik zemini, altyapısı da oluşturulmuştur: Terör; Terör Ortadoğu coğrafyasında yaklaşık 100 de 90 gibi baskın bir çoğunlukla, emperyalist güçlerin planlama, müdahale ve organizasyonuyla olmuştur. Ve darbeyi yapan güçler de bu sürece dahil olmuşlar, göz yummuşlar, kendi iktidarlarını sağlamak için bir fırsat olarak bakmışlardır.
Darbeler bu ülkenin en güzide insanlarını yok etmiştir. Silip süpürmüştür darbeler. Bu yok ediş beraberinde birikimsiz, yobaz, sabit fikirli ve çıkarcı bir kesimi muktedir yapmıştır, çoğu defa..
Askeri darbelerde dışardan gözleyenlerin ya da olaya olduğu gibi bakamayanların içinde bulundukları yanılsamalar söz konusudur çoğu defa. Bu yanılsama şudur: Askeri darbelerde tamamıyla suçun, yanlışlığın faturasını askerlere kesmek. Bu son derece yanlış bir bakıştır. Askeri darbelerde askerler kadar sivillerde suçludur. Neden? Açıklayalım.
Bu ülkede, tıpkı dünya toplumlarının hemen hemen tümünde olduğu gibi, her türlü ilericiliğe, eşitliğe, özgürlüğe, eşit paylaşım ve bölüşüme karşı çıkan, taa Sümerlerden beri kendini gösteren tefeci bezirgan bir kesim var. Bu kesim ister sivil olsun ister üniformalı, daima gemilerini yürütmenin çabası içindedirler. Ve bu tefeci, bezirgan kesim kendi gemilerini yürütmek için her türlü rezaleti ve pisliği işlemeyi kendilerinde hak görürler.
Bunlar kendilerini sağlama almak için askeri kuvveti arkalarına almak için darbe şakşakçılığını da daima yapmışlardır. Ancak bu tefeci bezirgan kesim, darbe şakşakçılığında en önde olmalarına rağmen kendilerinin son derece demokrat bir kişiliğe sahipmiş gibi lanse edebilirler. Ve gerçekte askerden çok asıl darbeci kesim de bunlardır. Bu kesim ancak darbe kendilerini ısırınca, kendi çarklarına çomak sokunca ondan şikayetçi olurlar.
Darbeseverlerin en önemli belirtici özelliklerinden biri militarist nitelikli meslekleri övücü ve üstün tutucu bir söylemi dillerinden düşürmemeleridir. Onlara göre en önemli ve en değerli meslek askerliktir ya da polisliktir. Yani elinde silah bulunanların mesleği en kutsaldır. Halbuki kutsal olmayan meslek var mıdır? Her meslek kutsaldır, değerlidir. Peki, hal böyleyken bu söylem niye? Korku ve darbeseverlikten başka bir şey değildir bu söylemin nedeni. Eğer siz bir mesleği en kutsal olarak nitelerseniz, gün gelir o meslek erbaplarının yaptığı yanlışlara göz yummak zorunda kalırsınız, çünkü siz en kutsal ifadesiyle aslında yapacakları haksızlığa göz yummayı peşin bir taahhüt olarak kabul ettiniz demektir. Ve bu ülke bu zihniyete mensup olanlarla doludur maalesef.. Öyle olmasaydı, sonradan denmedik olumsuz değerlendirme bırakılmayan bir anayasaya sırf asker referandumu yapıyor diye 100 de 92 evet oyu çıkar mıydı?
Askeri darbelerin yanısıra sivil darbelerin varlığı da bir gerçektir. Belki darbe ortamı yoktur ama her türlü demokratik yollar kapalıdır. Her türlü hak arama mekanizmaları kapalıdır. En basit hak arama eylemlerinde hemen hak arayanların karşısında polis dikilmektedir. İşte buna da sivil darbe denir. Sivil darbe bazen egemen politikacıların her türlü muhalefeti baskı altına almaları şeklinde gerçekleşebilirken bazen de yargıç ya da savcı devleti şeklinde kendini gösterebilir.
Her ne surette olursa olsun her türlü darbeye ve darbe özlemcilerine karşı çıkmak en temel demokrasi görevidir. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 15 Temmuz darbelerine ne kadar karşıysak aynı şekilde polis devleti ve yargı darbesine de de öyle karşı durmalıyız. Özlememiz ve idealimiz tam demokratik, insan haklarına bağlı hukuk devleti yönünde olmalıdır. Hukuksuz kanuna olamaz. Yanısıra yargısız hiçbir cezaya evet dememiz de mümkün değildir. Çünkü bu dünyaya 1 defa geldiğimize göre insanca yaşamak ta son derece önemlidir. İnsanca yaşamanın yolu da hiçbir türden darbenin olmadığı, tam demokratik hukuk devletinden geçer.
Bu güzel ülkede, Mustafa Kemal Atatürk’ün ve silah arkadaşlarının bize miras bıraktığı bu ülkede bu güne kadar yaşadığımız çelişkilerin büyük kısmı darbeler yüzünden yaşanmıştır. Her türlü ilerici adımın baltalanması, laik bir gençlik yerine dindar nesil yetiştirme projesi bizleri bu günlere getirmiştir. İsteyen dindar olabilir, dinsiz de olabilir. Ama devlet muhakkak laik olmalıdır. Devlet sorunların çözümüne yönelik olarak hak arayan gençliği tehdit görürse, gençlerin aralarında yaşanan fikir ayrılıklarını provoke eden dış güçlere göz yuman ve bunların önüne geçmenin tek çaresi olarak darbeyi görürse işte o zaman atılan her türden olumlu adım baltalanmış olur. Demokratik ülkelerde sorunların çözümü laik demokratik sistemlerde aranır. Sorunların çözümü ne dindedir ne de darbelerdedir. Bu ülke Rabıtadan para alan anlayışın ülkeye verdiği zararı unutmadı. İnsanlar sosyalizme yönelmesin diye ha bire dini pompalayan anlayışı, tarikat ve cemaatlere pirim veren anlayışı unutmadı. İşte bu anlayış darbeciliğin bir sonucu olarak yeşermiş semirmiş ve ülkeyi bu günlerdeki dinsel sömürü mekanizmasını getirmiştir. Darbelerin en önemli hedefinin Atatürkçü Düşünce, Atatürk ilke ve Devrimleri olduğu açıktır. Ancak ne gariptir ki, 12 Eylül ve 28 Şubat dahil darbelerin büyük çoğunluğu Atatürk’ün adı anılarak yapılmıştır. Bu, Atatürk ilke ve devrimlerine yapılmış en büyük ihanettir. Çünkü Atatürkçülük özgürlük ve demokrasinin teminatıdır.
12 Eylül darbesinin yıldönümünde darbelere hayır dediğimiz gibi her türden darbecileri ve darbe özlemcilerini de lanetliyoruz. İnsanca yaşamak için en temel adım bu olmalıdır.